Bölüm 3 İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLETİŞİMİ ve AKTÖRLERİ

İnsan topluluğu, hayatta kalmak için doğaya bağlıdır. Son derece gelişmiş ve uzmanlaşmış insan toplumumuz içinde yaptığımız her şey, yaşayan ve sağlıklı bir gezegende sağlanan hizmetlere bağlıdır. Dünya, insanlığın sahip olduğu tek gezegen ve evdir. Biyosferin işlevleri insanlığı ayakta tutmaktadır. Doğal sistemler, bize temiz hava, temiz su, barınak, zevk, güzellik ve insanlığı aşan işlere olan inancımızı vermektedir. Dünyadaki en önemli tesis olarak kurulan ekonomimiz de doğanın ekonomisine bağlıdır. Özet olarak, doğa yaşar ve çalışırsa, biz de yaşayabilir ve çalışabiliriz. Gezegenimizin bizlere vermiş olduğu açık mesajlar bulunmaktadır. Bu mesajları anlamaya çalışmak, bilimin çalışmasını kavramsallaştırmanın bir yoludur. Bilim insanları ve tüm çevresel iletişimciler için bu mesajlar çok önemli bir bilgi kaynağıdır. Çevresel iletişimcilerin, bilim insanları ve teknik olmayan, daha geniş kitleler arasındaki ara konumu çok önem arz etmektedir. Çevresel iletişimciler, dünyamızın onlar aracılığıyla ne söyleyeceğini anlamak ve bunu aktarmak için kendi algısal becerilerini geliştirmeleri gerekmektedir (s. 4).200

Dünyanın dört bir yanından araştırmacılar, iklim değişikliğini daha iyi anlamak için çalışırken başka bir akademisyen kadrosu da iklim değişikliğinin en iyi nasıl anlatılabileceği ve iletilebileceği üzerine çalışmaktadır. İletişim araştırmacıları olarak, bu iletişim faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi için yeni bir paradigmanın düzenlenmesi gerekmektedir (s. 31).201 Bilim, ikna edici iletişimciler olarak yeterli olmayabilir. Toplumlarda, bilim insanlarına olan güven yüksek olsa da iklim değişikliğiyle ilgili somut gerçeklerin yeterli olmadığı gibi bu da yeterli olmayabilir. Bilim insanlarının seslerinin, iklim konusunda açıkça duyurulması gerekmektedir (s. 37).202 İklim krizini topluma anlatmak için iklim aktörlerinin faaliyetlerine ihtiyaç vardır. Bölümün ilerleyen kısmında bu aktörlere değinilecektir. Bu uygulamaların gerçekleşmesi için çevre iletişimi ve iklim değişikliği iletişimi kavramları önem arz etmektedir. Çevre iletişimi ve iklim değişikliği iletişimi, birbirinden bağımsız kavramlar olmadığı için çalışma içerisinde, her iki kavram da değerlendirilmiştir. Literatürde, iklim değişikliği iletişimi, çevre iletişimi içerisinde de değerlendirilmektedir.

3.1 Çevre İletişimi

Çevre iletişimi tüm iletişim uygulamalarını kapsayan çevresel konu ve problemler hakkındaki sosyal tartışmaların kesişme noktası olarak tanımlanmaktadır. Çevre iletişimi, kişiler arası iletişimden, sanat topluluklarından sivil toplum gibi katılımcı gruplara kadar olası tüm etkileşimleri içermektedir. Alexander Flor iletişim yaklaşımlarını; prensiplerinin, stratejilerinin ve tekniklerinin çevre yönetimi ve korunması üzerine yapılan çalışmalar olarak tanımlamıştır (s. 4).203

Çevre bilimi disiplinler arasıdır. Flor; kimyagerlerin, biyologların, jeologların ve mühendislerin daha sonradan çevre bilimine dâhil olduklarını, bunların çevre bilimci olarak eğitilmediğini ve daha sonradan çevre bilimine eklendiğini belirtmektedir. Çevre biliminin disiplinler ötesi olduğunu ve bu konuda büyüyen bir alan olduğunu vurgulamaktadır. Çevre biliminin, her zamankinden daha fazla eleştirel olarak, sosyal analiz ve sosyal eylem gerektirdiğini vurgulamaktadır. Sonuç olarak, çevre uzmanlık saflarının giderek arttığını ifade etmektedir. Bu meslek grupları; kimyagerler, biyologlar, jeologlar, mühendisler, antropologlar, sosyologlar, ekonomistler, avukatlar, siyaset bilimciler ve iletişim bilimciler gibi çalışma alanlarını kapsayan şekilde genişlemektedir.204 Bu araştırmada, iklim değişikliği iletişimi kapsamında, iklim aktörlerinin daha iyi bir iletişim stratejisi kurmalarına yönelik önerilerde bulunulmaktadır. İklim krizine dikkat çekmeyi ve iklim aktörlerinin iletişim faaliyetlerinin halkla ilişkiler kapsamında bir analizini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Yapılan araştırma sonucunda çıkan sonuçlar yukarıda bahsedilen meslek alanlarına da uygulanabilir şekilde geniş bir perspektif sunmaktadır.

Coğrafi sınırları aşan, insanlar ile doğa arasındaki simbiyotik ilişkileri keşfeden sürdürülebilirlik, çevresel yönetişimde katılımcı karar verme ve iş birliği gibi bu tür katılımcı yaklaşımlar, kamu bilincini, bilinçli kişisel seçimleri, çevrenin korunmasını ve kurumsal sektör tarafından çevresel faaliyetlerin iyileştirilmesine katkıda bulunmaktadır (s. 7).205

Çevrecilik, çevresel iletişimle başlamıştır. Bir biyolog olan Rachel Carson, 1962 yılında daktilosundan çıkan Silent Spring kitabının yayınlanmasıyla çevresel iletişimin ilk örneklerinden biri olarak gösterilmektedir (s. 3).206 İnsanlar birbirleriyle ve doğayla etkileşime girdiğinden beri çevresel iletişim var olmuştur. Ancak, uygulayıcılar ve akademisyenler tarafından geniş bir mutabakatla uygulanan bir adlandırma olarak “çevresel iletişim” 1969 yılına dayanan çok daha kısa bir tarihe sahiptir. Journal of Environmental Education, 40 yıl önce yayımlandığında, çevre eğitimi ve iletişimi aynı görülmekteydi. Carl A Schoenfeld207 derginin ilk sayısında yer alan “What’s New about Environmental Education?” adlı makalede çevre eğitimini; çevre sorunları hakkında bilgi sahibi, bu sorunların çözümünde yer alacak bir vatandaş yetiştirmeyi amaçlayan iletişim olarak tanımlamıştır. Sonraki yıllarda da bu sorunları çözme ve farkındalık oluşturma motivasyonlarını oluşturmaya yönelik çalışmalarda çevre eğitimi ya da iletişimi olarak adlandırılmıştır (s. 5).208

Çevre iletişiminin periyodik geçmişi açıklandığında, 1960’ların sonlarında ortaya çıkan gençlik hareketleri sosyo-politik statükoya karşı başlatılmış protestolardır. Bu protestolar, savaş karşıtı mesajlarla birlikte, çevre kirliliğine karşı taleplerle ve endüstrilerin faaliyet gösterdiği ulusal alanlarda ve çevre yönetiminde iyileştirmelere yol açmıştır. Çevresel süreli yayınların ilk dalgası olan 1969’daki 31 yayın, 1974 yılına gelindiğinde 209’a yükselmiştir (s. 12).209

Yıldönümleri, kitle hareketleri için motive edici olabilmektedir. Dünya Günü’nün 20. yıl dönümü, Amerika Birleşik Devletleri’nde çevreciliğin tekrar canlanmasını sağlamıştır. 1992’deki Rio Zirvesi’nde, insan nüfusu ve sosyal adalet konuları ön plana çıktı ve bu nedenle çevresel bozulmalar, bu bozulmaların semptomlarına, nedenlerine ve çözümlerine odaklandı. Çevre yayınları 1980’lerde bir plato grafiği göstermektedir. Zirvenin etkisiyle, 1993 yılında çevre yayınları sayısı ilk kez 500’ün üzerine çıkmıştır. Çevre iletişimi 2002 yılında üçüncü dalgasını yaşamıştır. Bu dalgada, çevresel yayın sayısı artmış ve her zamankinden daha fazla yayında çevresel içerik yer almaya başlamıştır. Çevre indeksi veri tabanında, 1187 süreli yayın kataloglanmıştır (s. 13).210

Cox ve Pezzullo, çevre iletişimini informal ve formal olarak iki şekilde tanımlamaktadır:211

İnformal: Çevre iletişimi, su kirliliği, boz ayı habitatı gibi çevresel konular hakkında konuşma ve bilgi aktarımı olarak tanımlanır. Bu iletişim, çevre hakkında nasıl iletişim kurduğumuzu ve bu iletişimin hem çevre üzerindeki etkilerini hem de kendi algılarımız üzerindeki etkilerini kapsar, böylece doğal dünya ile ilişkilerimizi de içine alır.

Formal: Çevre iletişimi hem çevreyi hem de doğal dünyayla olan ilişkilerimizi anlamamızı hem pratik hem de kurucu araç olarak kullanılmasıdır. Çevre sorunlarını ifade ederken ve toplumun farkındalığını müzakere ederken kullandığımız sembolik bir araçtır. Pragmatik kısım; eğitme, uyarma, ikna etme ve çevre sorunlarını çözme alanlarını kapsamaktadır. Kurucu kısım ise; dil ve diğer sembiyotik eylem biçimlerini temsil eden daha ince bir düzeydir. Anlayış ve algısal olarak doğa ve çevre sorunlarının temsillerini inşa etmemizi ya da oluşturmamızı temsil etmektedir. Corbet, “Communicating Nature: How We Create and An Environmental Messages” adlı kitabında genişletilmiş bir kapsamda aşağıdaki maddeler bağlamında çevre iletişimini tanımlanmaktadır (s.8).212 Çevre iletişimi; değerler, kelimeler, eylemler ve günlük uygulamalarla ifade edilmektedir.

• Bireysel olarak yorumlanır ve müzakere edilir.

• Tarihsel ve kültürel olarak kök salmıştır.

• İdeolojik olarak türetilir ve yönlendirilir.

• Çevresel iletişim, çevreye araçsal değer atfeden ve onun insanlara hizmet etmek için var olduğuna inanan baskın bir sosyal paradigmanın içine yerleştirilmiştir.

• Karmaşık bir şekilde popüler kültüre, özellikle reklam ve eğlenceye bağlıdır.

• Medya tarafından genel olarak statükoyu destekleyecek şekilde çerçevelenir ve raporlanır.

• Hükümet ve iş dünyası gibi sosyal kurumlar tarafından yönlendirilir ve etkilenir.

Çevre iletişimi, gezegenin bozulmasına yönelik insanları ikna etmenin yollarını aramakla görevli bir kriz disiplinidir. İnsanların hem doğal biyolojik sistemlerin hem de insan topluluklarının refahıyla ilgili çevresel sinyallere uygun şekilde yanıt verme yeteneğini geliştirmek olarak alanın amacı tanımlanmaktadır. Şu an dünya bir krizin içerisindedir. Krizi iyi yönetmek adına çözüme odaklı bir yol haritasıyla halkla ilişkiler uygulayıcıları iletişim planlarını oluşturmalıdırlar. Burada kurumsal sosyal sorumluluk bağlamında şirketlerin yaptığı iletişim faaliyetlerinden sivil toplum kuruluşlarının yaptığı tüm iletişim faaliyetleri için geçerlidir. Bu krizin çok boyutlu ve karmaşık yapısı gereği her bir aktöre önemli sorumluluklar düşmektedir.

3.2 Çevre İletişimi Modelleri

Jurin ve arkadaşları, çevre iletişimi için iki model önermektedir. Bunlardan ilki 1973 Witt’in modelinden genişletilmiş ve uyarlanmış olan “Çevresel İletişim Bilgi Modeli”, ikincisi ise, Foulger’in modelinden uyarlanan “İletişim Sürecinin Ekolojik Modelidir” (s. 15).213

3.2.1 Çevresel İletişim Bilgi Modeli

Bu model, farklı aktörlerden gelen çok sayıda çapraz bilgi akışının yanı sıra, onaylanmış mesaj türlerinin daha geniş bir kitleye nasıl yerleştirildiğini göstermeye yardımcı olmaktadır. Oklar, hattın ağırlığına uyan olağan akış gücü ile ana bilgi akışlarını temsil etmektedir. Model, çevreyi mesajın aktığı ortam olarak göstermektedir. Bu model içerisinde yer alan kurum ve kuruluşlar, ileri de anlatacağımız iklim aktörlerini de temsil etmektedir.

Şekil 3.1: Çevresel İletişim Bilgi Modeli.

Kaynak: (Harvey, 2016:21)

Figure 1.1: Kaynak: (Harvey, 2016:21)

“Çevresel İletişim Bilgi Modeli” internetin ortaya çıkmasından çok önce tasarlanmıştır. İnsan grupları, tekil ortamımızda halen mesajların kaynağı ve alıcısı konumundadırlar. İnternet, mesajların hacmini ve hızını önemli ölçüde arttırmış olabilir ancak bu, daha büyük, hızlı ve geniş bilgi hattı, insanların mesaj oluşturmasına ve tüketmesine ihtiyaç duymaktadır (Jurin ve diğerleri, 2010: 16).

Bu model de gerekçeleri bilimsel bilgilere dayandığı için akademik topluluklar en güvenilir kaynak olarak görülme eğilimindedir. Ancak bu dergilerin okuyucuları genelde akademik çevreler olduğu için bilgiler sınırlı sayıda kişiye ulaşmaktadır. İşletmeler ise, iletişimlerini pazarlama ve reklam aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Bu mesajların çoğu ürün ve hizmetlerini satmak için yapılır. Yasal yükümlülüklerini yerine getirmek için devlet kurumlarıyla da iletişim kurarlar. Haber medyası, birincil önceliği güncel olayların raporlanması ve analizidir. Hedef kitlesi kamu kitlesidir. Devlet kurumları; hükümetler ve özel kuruluşlar arasında kanunları, kuralları ve düzenlemeleri aracılığıyla yaptırım ve uyum eylemlerini gerçekleştirirler. Kamu sektörü, aynı zamanda, kitle iletişim araçları ve ayrıca hükümet park birimleri ve kamu arazileri aracılığıyla, sosyal yardım ve eğitim çabalarının birincil hedef kitlesidir. Kamu sektörü; ajansları ve yetkilileri ilgili konularda uyararak daha küçük bir geri bildirim rolüne sahiptir. Sivil Toplum Kuruluşları (STK); çevresel bilgileri kullanarak kendilerine ait ikna edici bir iletişim ağını sürdürürler. Birincil izleyiciler, üye iletişimleri, kitle iletişim araçları ve hükümet temsilcileri üzerindeki baskı yoluyla kamu sektörüdür. İkincil izleyiciler, kurumsal çıkarları söz konusu olduğunda finansman ve politika değişikliği desteği sağlayabilecek iş sektörü ortakları olacaktır. Bu iletişimsel ilişkiler, STK iş sektörünün iş yapış davranışını değiştirmeye çalıştığında gerginlikler ortaya çıkabilmektedir (s. 17-18).214

3.2.2 İletişim Sürecinin Ekolojik Modeli

Foulger’a göre, iletişim; mesaj oluşturucuları, mesajı alanları ve mesajın kendisini içermektedir. Mesajları zihinler arasında taşımak için dil ve medya gerekmektedir. Mesaj oluşturucular ve alıcılar arasındaki ilişkiler anlamların şekillendiğinden, değiş tokuş edildiğinden ve bunlara tepki verildiğinden dinamik, döngüsel ve çok yönlüdür. Mesajların oluşturulması ve tüketilmesi, bireyler içerisinde genellikle aynı anda gerçekleşmektedir (s. 18).215

Şekil 3.2: İletişim Sürecinin Ekolojik Modeli.

Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

Figure 1.2: Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

Anlam, kişinin zihninde başlar. Bu eylem, dil ve aracı kullanana kadar soyuttur. Mesaj oluşturucu olarak kişi, somutlaştırılmış fikirlere sahiptir. Foulger, dillerin ve medyanın zaman içerisinde geliştiğini ve dolayısıyla iletişimin yaratılmasının bir parçası olduğunu belirtmektedir. Dil ve medyayı kullanmak beceri gerektirmektedir. İnsanların mesaj oluşturabilmeleri ve yorumlamaları için dil ve medya öğrenmeleri gerekmektedir (s. 19).216

“Çevre İletişim Bilgi Modeli” gruplar arası iletişimle ilgilenirken “İletişim Sürecinin Ekolojik Modeli” ise kişiler arası iletişime odaklanmaktadır. İlk model, büyük olayları anlamak için daha uygundur; ikinci model ise daha mikro iletişime indirgeyerek bireysel seviyede ele almaktadır. Tarihsel olarak, bu süreç iletişimi kitle iletişimi ve kişiler arası iletişim olarak ele alınmıştır. Ancak iletişim çevrimiçi hale geldikçe bu ayrım ve kavramlar bulanıklaşmıştır. Bununla birlikte, tüm iletişimi yaşadığımız yerden kaynaklanan insani bir süreç olarak tanımlanmaktadır. İletişimin yeri çevremizdir (s. 19). [@217] Bu açıklama, araştırmanın genel yapısı içerisinde, “Çevre İletişim Bilgi Modeli” daha uygun bir model olduğu yorumlanabilir. Ancak, iklim aktörlerinin her birinin iletişim uygulamaları incelendiğinde tek tek değerlendirildiğinde “İletişim Sürecinin Ekolojik Modeli”nin durumu daha iyi anlatabileceği düşünülmektedir.

Çevre iletişimi 1980’lerden bu yana profesyonel bir alan olarak sürekli gelişmektedir. İletişim, medya, gazetecilik ve enformasyon gibi disiplinlerle sürekli çalışma alanı genişlemektedir. Pezzullo (2017) çevre iletişiminin çalışma alanıyla ilgili yedi genel yaklaşım belirlemiştir (s. 36).218

  1. Çevresel kişisel kimlik ve kişiler arası ilişkiler: Bireylerin kendi kişisel çevresel tutumlarını ve kişilerarası ilişkilerine odaklanan çevresel iletişim araştırmalarını kapsamaktadır. Tüketim alışkanlıkları, yerinde olma duygusu, çevre eğitimi uygulamaları ya da grupların çevresel tutum ve davranışlarını ele almaktadır. Bu yaklaşım söylemlere, insan olmayan diğer canlılarla ilişki kurma yollarına dair değişen bakış açıları gibi kültürler arası farklılıklara ve diyaloglara da odaklanabilir.

  2. Çevresel organizasyonel iletişim çalışmaları: Belirli kurumların ya da ağların çevresel konuları nasıl tartıştığını ve örgütlendiğini araştırmaktadır. Bu çalışma alanı hem kamuoyunu hem de günlük yaşamlarımızı etkileyen çevresel ve çevre karşıtı söylemlerin hiyerarşik dilini, hikayelerini, ritüellerini, rollerini, kurallarını araştırmaktadır.

  3. Çevre bilimi, teknolojisi ve sağlık iletişimi: Laboratuvarlarda ve hastane odalarında kişisel teknoloji tercihleri, kişilerarası, çevre politika belirleyicilerinin risk değerlendirmelerine kadar birçok farklı konuyu değerlendirmektedir. Bu çalışmalar kamusal ya da popüler söylemlerden daha çok hasta-doktor ilişkisi, halk sağlığı kampanyaları, bilim insanlarının halkla daha etkili bir biçimde nasıl iletişim kuracağı üzerine odaklanmaktadır.

  4. Çevresel karar alma süreçlerine toplumsal katılım: Retorik, söylem çalışmaları, örgütsel iletişimden faydalanmaktadır. Demokratik uygulamaları, kamu malları ve müşterekleri üzerine olan tartışmaları ifade etmektedir. Toplumsal katılımın ve STK, dernek gibi paydaşların çevre politikaları ve projeleri üzerindeki kararlarda etkisi olup olmadığını, katkısının ne ölçüde olduğu gibi konuları araştırmaktadır.

  5. Çevresel kitle iletişim çalışmaları: İklim üzerine çalışan bilim insanlarının daha fazla kişiye ulaşmaları sonucu ortaya çıkmıştır. Daha çok sosyal bilimsel bir bakış açısına dayanan bu yaklaşım, çevresel konuların ana akım haber kapsamına ilişkin söylem analizlerini, medyada çevrenin sosyal inşası ve/veya çerçevelenmesi çalışmalarını, görsel yeşil markaları, yeşil pazarlama ve çevresel medya etkilerini içermektedir.

  6. Yeşil uygulamalı medya ve sanat: Fotoğraf, video, ses, canlı performans gibi teknoloji tabanlı sanatları kapsamaktadır. Üretmeye odaklanan çevre odaklı çalışan uygulayıcılar ve akademisyenler için geniş çatı bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu alan çevre gazeteciliği, halkla ilişkiler, yeşil tasarım, çevre mimarisi gibi alanlara da odaklanabilmektedir.

  7. Çevresel retorik ve kültürel çalışmalar: Kurgu ve kurgusal olmayan arasında köprü kurar. Bireysel ve toplu ifade; sözlü ve sözsüz etkileşimler, yüz yüze veya çevrimiçi iletişim; anlam, önemlilik, etki kaygıları ve daha fazlasını kapsamaktadır. Retorik ve kültürel çalışmalar dil, söylem, görsel metinler, popüler kültür, yer, çevre savunuculuğu kampanyaları, çevre hareketleri, canlı performanslar ve/veya kamusal alandaki tartışmalar gibi bir dizi iletişimsel olgunun analizini içermektedir. Bu tür çalışmalar için bağlam, ses, yaratıcılık ve yargı hakkında düşünmek hayati önem taşımaktadır. Retorik ve kültürel çalışmalar belirli durumlar veya konjonktürler içindeki kurumlar ve iktidar arasındaki ilişkiyi araştırmaktadır. Konular, çevresel adalet hareketinden ırksal adaletsizliklere ve çevresel bozulma arasındaki ilişkiyi ön plana çıkarması da dahil olmak üzere çok çeşitlidir. İnsan ve hayvan ilişkilerinin metalaştırılması ve çevresel belgesel filmlerin veya bilim kurgu filmlerin kültürel önemi gibi farklı konuları işleyebilir.

Çevreyi ilgilendiren uygulamalar noktasında; devletler, yerel yönetimler ve özel sektörün ağırlığı dünyada daha fazla görülmektedir. Bu uygulamalar genelde vatandaşların aleyhine olmaktadır. Çevreyi doğrudan ilgilendiren konularda, vatandaşların talepleri çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Vatandaşların ormanların korunması, çevre kirliliği, hayvanların yaşam koşulları gibi konularda söz sahibi olması için sivil toplum kuruluşları, dernekler, vakıflar aracılığıyla seslerini duyurmaları, hak taleplerini iletmeleri daha kolay olmaktadır.

3.3 İklim Değişikliği İletişimi

İklim değişikliği iletişimi, çeşitli paradigmalardan teoriye uyarlanmıştır. Risk iletişimi, kalkınma haberciliği, çevre iletişimi, savunucu gazetecilik ve toplumsal değişim ve gelişim için iletişim gibi yaklaşımlar benimsenir (s. 109).219

İklim değişikliğinin ne olduğunun hem uluslar hem de bireyler için ne anlama geldiğinin daha iyi anlaşılmasının gerekli olduğu genel olarak bilinmektedir. Daha iyi iletişim kurmaya yardımcı olabilecek yaklaşımların, süreçlerin, yöntemlerin ve araçların belirlenmesi ihtiyacı vardır. Ayrıca, bu fenomeni ve bunun birçok sonucunu ele almak için ihtiyaç duyulan sektörler arası eylem türünü harekete geçirmek için toplum ve paydaşlar arasında iklim değişikliğiyle ilgili konularda iletişimin nasıl gerçekleşebileceğine dair başarılı örnekler sergilenmesi ihtiyacı vardır.

Kriz anlarıyla ilgili en önemli etmen, en etkili ve kolay çözüm için doğru yerde olmaktır. İklim ve diğer afetler noktasında kırılganlığı en aza indirgemek için topluluk gelişiminin planlanması gerekmektedir. Bunun yapılması için; planlamacılar, iklim değişikliği uzmanları, risk iletişimi profesyonelleri arasında sürekli diyalog gerektiren bir sistemin gerekliliğini ortaya koymaktadır. Tehlikeli kriz anlarında öncesinde, aktörler arasında bilgi alışverişi yapılması kriz yönetiminin ve iletişiminin merkezinde yer almaktadır.220

Günümüzde, dünya çapında daha sık ve yoğun doğal afetler üreten aşırı hava koşulları görülmektedir. İletişim; tahmin, hazırlık, azaltma, önleme, iyileştirme, esneklik uygulamaların yapılaması için her kriz ve her noktada önemli bir rol oynamaktadır. Yirmi birinci yüzyıl; dünya ve sosyal bilimcilerinin, bireylerin ve toplulukların doğal afetlerden hızla kurtulma kapasitesini geliştirmelerine yardımcı olmak için birlikte çalışmalarını gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla, çok disiplinli bir bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır (s. 2).221 Kriz yönetimi, krizlerle mücadele etmek ve etkileri en aza indirmeyi amaçlar. Diğer bir tanımla, bir krizin olumsuz sonuçlarını önlemeyi veya azaltmayı böylece organizasyonu, paydaşları, endüstriyi zararlardan korumayı hedefler. Coombs’un kriz iletişimi, önleme, hazırlık, müdahale ve revizyon olmak üzere dört faktörden oluşur (Coombs, 2014: 21). İletişim, kriz yönetiminin sadece bir parçasıdır. Kriz iletişimi, olumsuz olay öncesinde, sırasında ve sonrasında kuruluş ile kamu arasındaki diyaloğu sağlar. Bu noktada, iklim değişikliği nedeniyle ortaya çıkabilecek olaylar karşısında toplumların bilinçlendirilmesi, bu krizi iyi yönetmek için bilgilendirmelerin, gerekli eğitimlerin verilmesi gerekmektedir.

3.3.1 İklim Değişikliği ve Medya

İklim değişikliği ve medya konusu sürekli genişleyen, çeşitliliği olan bir akademik alandır. Yapılan bir meta-analiz çalışması, iklim değişikliği ve medya konusunun yıllar içerisinde arttığını göstermektedir. Analitik yelpazenin farklı ülkeler arasında, sosyal medya, çevrimiçi medya dahil olmak üzere daha fazla medya türünü ve farklı metodolojik yaklaşımları içerecek şekilde genişlediğini ortaya koymaktadır.222

İklim değişikliğinin medyadaki temsilleri hem sıradan vatandaşlar hem de karar vericiler gibi birçok birey için ana bilgi kaynağıdır. Buna göre, son yıllarda çok sayıda çalışma iklim değişikliğinin medyada nasıl tasvir edildiğini analiz etmiştir. Yapılan bir meta-analiz araştırması, bu alanın gelişimini ve özelliklerini özetlemiştir. Bu meta-analiz çalışması 133 ilgili çalışmayı incelemeye ve ne zaman yayınlandıklarını, hangi ülkeleri ve medyayı analiz ettiklerini ve hangi metodolojik yaklaşımları ve araştırma tasarımlarını kullandıklarını ortaya çıkarmıştır. Bu araştırma sonucunda, iklim değişikliğinin medya temsillerine yönelik araştırma yöneliminde net bir büyümenin olduğu gösterilmiştir. Son yıllarda, özellikle 2000’li yılların ortalarından itibaren giderek daha fazla çalışma yayımlanmıştır. Ayrıca, son yıllardaki medyada yer alan haberler, önceki medya portrelerine kıyasla çok daha fazla bilimsel ilgi görmüştür. Bilimsel ilginin bu açık ve her iki boyutta da büyük ölçüde sürekli büyümesi, iklim değişikliğinin dünya çapında aldığı artan medya ilgisini yansıtmaktadır;223 konunun vatandaşlar ve karar vericiler için önemli bir sorun haline geldiği gerçeğine tekabül etmektedir (Nisbet ve Myers, 2007).224

Haber medyasının üç etkiye dayandığı belirtilmektedir (Hansen ve Depoe, 2020: 170). • Kamuyu bilgilendirme: Bilimsel konularla ilgili halkı bilgilendirmek onları teşvik etmek. • Gündem belirleme: Belirli bir konunun önemine ilişkin kamu algısını etkilemek. • Çerçeveleme: Halkın bu tür meseleleri nasıl algıladığını çerçevelemek.

İklim değişikliğiyle ilgili toplumsal etki ve tepkilerle ilgilenen bilim insanları, iklim konusunun medyada yer alma düzeyleri ve medya metinlerinin içeriği, halkın ne ve nasıl düşündüğünü araştırmışlardır. Kamu bilgilendirme, gündem belirleme ve çerçeveleme her biri iklim değişikliğinin medyada yer almasına ilişkin farklı araştırma kollarını etkilemiştir. İlk dönem çalışmalar haber medyasının halkı bilgilendirme noktasında normatif rolünü yerine getirip getirmediğine odaklanmıştır. Gündem belirleme aşaması, bilim insanlarının konunun önem derecesini, medyanın konuyu nasıl desteklediğini veya engelleyebildiğini incelemeye odaklanmaktadır. Schäfer ve Schlichting tarafından yapılan bir meta-analiz çalışması, iklim değişikliği konusunun birçok farklı ülkede ve farklı medya türlerinde nasıl temsil edildiğini incelemiştir.225

Yer kürenin ısınması konusunda çalışan insanlar iklim kriziyle mücadele ederken, retorik zorluklarla da karşı karşıyadır. Çerçeveleme, iklim değişikliği ve doğal tehlikelerle ilişkili riskler ve krizler hakkında iletişim kurmanın merkezinde yer almaktadır. Sosyal faydayı etkilemeye niyetli bir aktör için çerçevelemenin nasıl çalıştığını anlamak hayati önem taşımaktadır. İklim krizinin kendisi kadar konunun nasıl sunulduğu ve çerçevelendiği de önemlidir (s. 2).226 Entman çerçevelemeyi şu şekilde açıklamaktadır (Entman, 1993).227

“Çerçevelemek, algılanan bir gerçekliğin bazı yönlerini seçmek ve belirli bir problem tanımını, nedensel yorumunu, ahlaki değerlendirmesini ve/veya tedavi önerisini teşvik edecek şekilde iletişim metninde onları belirgin kılmaktır.”

Çerçeveleme tarafsız olmadığı için para, güç, iletişim konusunda bilgi ve medyaya erişim dahil olmak üzere en fazla kaynağa sahip aktörler baskın çerçevele oluşturabilir ve sürdürebilir. Çerçeveleme düşüncede gerçekleşmektedir. Tüm metinler, görseller, kelimeler, paragraflar, kültür bu kapsamdadır. Örneğin; adlandırma olarak “iklim değişikliği” yerine daha acil eyleme geçilmesini ifade eden “iklim krizi” başlığının kullanılması, çerçeveleme durumunun belirli bir şekilde sunulmasını ya da sunulmamasını sağlayabilir. Çerçeveleme bir sorunu ya da problemi kamuoyunun ilgisinden de uzak tutabilir. Bazı halkla ilişkiler uygulayıcıları tarafından bu kriz iletişiminin içerisinde yer almaktadır. Fakat, etik bir halkla ilişkiler perspektifiyle, eleştirel bir mercek ile yaklaşan uygulayıcılar sorumlu ve duyarlı bir şekilde kamu refahını öncelik edinebilirler (s. 2).228
Chomsky, zengin hayır sahiplerinden oluşan bir grubun, söylemleri değiştiren düşünce kuruluşları ve ülkelerdeki en büyük lobi grupları aracılığıyla gerçek sorunların üstünün örtülebileceği, işçi haklarının altının oyulması, sendikaların yok edilmesi, halka yardım edebilecek hükümet politikaları engellemesi gibi faaliyetlerde bulunabileceğini belirtmektedir (s. 65).229

3.3.2 İklim Değişikliği ve Sosyal Medya

Genel olarak, iklim değişikliğine ilişkin bireysel algılar, insanların iklim değişikliğini nasıl algıladıkları, olası çözümler ve buna karşı kendi tutum ve davranışlarını etkileyen karmaşık sosyal, ahlaki, psikolojik, kurumsal ve kültürel süreçlere dayanmaktadır.230 Sosyal medya bu algıların oluşması için geniş bir zemin sunmaktadır. İklim hareketine yönelik farklı sosyal ağ mecraları yer almaktadır. Aynı zamanda, sosyal medyanın kolay kullanımı, hızlı erişilebilir olması, ucuz maliyeti gibi özelliklerinden dolayı hem organizasyonlar olarak hem de bireysel olarak iklim iletişimine yönelik uygulamaları yaygın hale getirmektedir.

Son yıllarda, sosyal medya ve iklim değişikliği üzerine yapılan çalışmalarda artma eğilimi bulunmaktadır. Özellikle, Twitter araştırmacılara sadece iklim konusunda değil, birçok farklı alanda ve konuda çalışma imkânı sunmaktadır. İklim değişikliğinin sosyal medyadaki temsillerine ilişkin araştırmalar üç alana odaklanmaktadır.231 1) Kamular; iklim değişikliğiyle ilgili durumlarda en etkin hesapların analizi. 2) Temalar; söylemler, hashtagler ve etiketlenmeler (mentions) 3) Profesyonel iletişim; aktivizm ve kampanya analizlerini kapsamaktadır (s. 171).232

İkinci bölümde küresel ısınma başlığında değinilen, Shi ve arkadaşlarının yapmış olduğu iklim değişikliği ve küresel ısınma kavramlarını antropolojik olarak nasıl değiştiğinin araştırıldığı,233 iklim aktivisti Greta Thunberg’in Instagram paylaşımlarının nasıl iletildiği234 bazı yapılmış iklim sosyal medya araştırmalarıdır. Sosyal ağlar, araştırmacılar için geniş bir çalışma alanı sunmaktadır. Bundan dolayı, iklim krizi ve çevre konularında daha fazla çalışma yapılmasını beklemek mümkündür.

İklim değişikliği sosyal medya uygulamalarına yönelik araştırmalar nispeten araştırmacılar için yeni bir alandır ve birçok boşluk hali hazırda devam etmektedir. Özellikle, sosyal medya platformlarında iklim değişikliği ile ilgili görsel iletişim bağlamı yeterince araştırılmamaktadır (s. 172).235 Görsel iletişim araştırmaları için görüntü işleme teknolojileri birçok kapıyı aralamaktadır. Bu teknolojilerle görselleri ilgili araştırma soruları baz alınarak, sınıflandırmalar ve tahminler yapılabilir.

İklim değişikliği; kolektif, politik ve geniş kapsamlı bir sorun olduğundan, yurttaş katılımı çok önemlidir. Katılım, insanların kişisel, bilişsel, duygusal ve davranışsal olarak bağlantı kurmasını gerektirmektedir. Konuyu bilmeleri yeterli değil, aynı zamanda ilgilenmeleri, motive olmaları ve harekete geçebilmeleri de gerekmektedir (s. 446).236 Değerleri ve kimlik duygusu, daha sonra eylemlerine yansır. Örneğin; “ben iklim değişikliği hakkında bir şeyler yapan türden bir insanım” duygusu verilmelidir. Böyle bir algı ve bağlılığın oluşması bireyci bir yaklaşımla toplumda oluşması olası görünmüyor. İnsanların temel bir arzu olarak ait olma ve sosyal olarak başkalarına bağlı olduklarını bilme ihtiyacı vardır. İnsanların, gerekli değişimi kendi başlarına yapmaları yerine, çözüm üzerinde birlikte çalışmak için seferber edilmeleri gerekmektedir. Bireysel eylemler kendi içlerinde önemsiz ve anlamsız görünebilirken, toplu olarak gerçekleştirildiklerinde somut kamu yararları ve daha geniş bir sosyal etki gösterirler.237

Çoğu gelişmekte olan ülke hem ekonomik ve hem teknolojik kaynaklar nedeniyle, iklim krizinin azaltılmasına yönelik çabalarda yetersiz kalmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin karbondioksit emisyonları, gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında düşüktür. Gelişmekte olan ülkelerin tarım, arazi kullanımı, mahsul verimliliği ve su kaynaklarının kullanımı ekonomilerinde önemli bir yere sahiptir. Bu alanlarda bilgilendirme ve eğitim gibi iletişimsel çabalar, muhataplarla doğrudan ilişki kurulabileceğinden dolayı, başarı oranı yüksek olacaktır. Bu konular teorik, soyut konular olmadığından bu konularda iletişim hızlı bir şekilde gerçekleşecektir. Gelişmekte olan ülkelerin uzun vadede alınması gereken önlemleri, insanları tamamen harekete geçiremediği düşünülmektedir. Doğrudan etkiye sahip olabilecek, algılanması ve uygulanması daha kolay olan alanlarda, iletişim faaliyetlerinin sürdürülmesi, insanların harekete geçme motivasyonu açısından beklenen faydaları sağlayabilir (s. 2-3).238

3.3.3 İklim İletişimi Zorlukları

İklim kriziyle ilgili iletişim kurmanın da zorlukları bulunmaktadır. İklim krizinin teorik yönlerine ilişkin bilgilerin yanı sıra, doğru mesajları iletmede iyi bir iletişim stratejisi kullanılması gerekmektedir. Bu sebeple, uygun iletişim araçları ve stratejileri kullanılarak iklim krizi hakkında farklı hedef gruplarıyla iletişim kurarken, zorluklarının önceden farkında olunmalıdır (s. 3).239

• İklim değişikliği konusu, bilimsel bilgi, veri, modellerle ilgilidir. Gerçeklerin gözlemlenen eğilimlerin iyi bir şekilde anlaşılmasını gerektirir.

• İklim bilimi ve doğa bilimleri alanından bilgiler içerirken, aynı zamanda özellikle ekonomi, politika, etik gibi sosyal bilimlerden gelen bilgileri de kapsar.

• Hem ekonomik büyüme ve gelişim hem de geçim kaynakları üzerinde somut etkileri vardır.

• Etkileri, kentsel ve kırsal bağlamlarda çeşitlidir.

• Sel, erozyon ve aşırı olayların yanı sıra, kentsel ısı adaları, sivrisinek kaynaklı hastalıkların yayılmasıyla da ilişkilidir.

Tablo 3.1: İklim Değişikliğinde Görülen Bazı Zorluklar.

Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

Figure 1.3: Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

İklim değişikliği, çoğu insanın ilk elden kavrayamadığı “göze batmayan” bir konudur (Rogers ve Dearing, 1988). Bu birkaç nedenden kaynaklanmaktadır. Birincisi, iklim değişikliği genellikle büyük zamansal ve mekânsal ölçeklerde tanımlanır; Dünya Meteoroloji Örgütü yalnızca en az 30 yıllık ortalama hava durumu göstergelerine atıfta bulunulduğunda iklimden söz etmeyi önermektedir ve mekânsal olarak iklim çoğunlukla tüm kıtalar, yarım küreler veya tüm dünya için tanımlanır. Çoğu insan için bu tür boyutlar onların yaşam dünyalarının ve biyografik ufuklarının çok ötesindedir.240

3.3.4 İklim Değişikliği Eğitimi

İklim değişikliği iletişiminin kitleleri eğitmek ve bilgilendirme görevinin yanı sıra; iyi bir iletişim stratejisiyle çok daha fazlası başarılabilir. Filho iyi bir iklim iletişim stratejisinin şu sonuçlara ulaşabilmesini belirtmiştir (s. 4).241

• İnsanları, iklim krizinin kendi çevreleri için oluşturabileceği riskler hakkında bilgilendirilmelidir. Küresel olan ancak etkileri yerelde de görülen riskleri, daha küresel bir kriz durumunu algılamaktan daha etkili olacaktır.

• Bireylerin kendi ülke politikalarının ve kendi davranışlarının iklim krizini nasıl etkilediği üzerine düşünmesini sağlanmalıdır: Örneğin; su kullanımı, enerji kullanımı, ulaşım gibi günlük yapılan rutinlerin iklim krizinin farkında olarak akıllı ve uygun bir şekilde kullanılmasını teşvik etmek.

Dünya çapında bazı devlet kurumları ve uluslararası kuruluşlar tarafından bugüne kadar gerçekleştirilen iklim çabaları yukarıdaki Tablo 3.1’de özetlenen bir ya da daha fazla faktörü göz ardı ettiğinden mesajların etki derecesi sınırlı kalabilmektedir. Tutum ve davranışlardaki değişikliğin teşvik edilmesi, bir günde veya yalnızca bir faktöre odaklanılarak elde edilemez. İklim kriziyle ilgili konularda halkın / bireylerin tam katılımının sağlanması için; bilgilendirme, eğitim, teşvik etme, izleme bileşenleri dikkate alınmalıdır. İklim iletişim süreçleri genellikle “bilgilendirme” ve “eğitim” bileşenlerine odaklanırken, “teşvik etme” ve “izleme” bileşenleri nadiren göz önünde bulundurulmaktadır. İklim iletişim süreçlerinin başarısı için “izleme” bileşeninin de eklenmesi önem arz etmektedir (s. 5).242

Almanya’daki Hamburg Uygulamalı Bilimler Üniversitesi tarafından 2018 yılında kurulan Uluslararası İklim Değişikliği Programı (ICCIP) (Leal Filho, Lackner ve McGhie, 2019: 5-6) iklim değişikliği hakkında bilgi ve iletişimi teşvik etmek için aşağıdaki maddeleri önermektedir.

• İklim değişikliğiyle ilgili çevresel, sosyal, ekonomik ve politik yönleri de dahil olmak üzere kitap, kitap bölümleri, bilimsel dergi makaleleri gibi bilimsel araştırmaların, uzman olmayan bireyler tarafından anlaşılmasına yönelik bir dil kullanılması gerektiği.

• Birleşmiş Milletler kurumları, üniversiteler, bilim kurumları, devlet kurumları, sivil toplum kurumları ve diğer paydaşlarla iş birlikleri gerçekleştirmek. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında iklim değişikliği konularında eğitim, iletişim ve bilinçlendirme, farkındalık projeleri yürütmek.

• İklim iletişimiyle ilgili problemler, engeller, zorluklar, fırsatlar ve potansiyelleri tartışmanın yollarını bulmak.

Tablo 3.2: İklim Değişikliği İletişim Girişimleriyle Ulaşılacak Hedef Kitlelerden Bazıları.

Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

Figure 1.4: Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

Tablo 3.2, iklim değişikliği kapsamında en önemli hedef gruplarını genel olarak çerçevelemek için hazırlanmıştır. Bu listeye başka gruplarda eklenmesi mümkündür. Bu tablo, hedef gruplarının iklim değişikliğiyle ilgili açılarını betimlemekte; onların potansiyellerinin, eylemlerinin, katılımlarının iyi anlaşılmasına ve kapsamını açıklamaya yardımcı olmaktadır.

Genel halk sınıflandırması, iklim değişikliğine yönelik toplumsal destek oluşturmadaki gri alanı temsil etmektedir. Çünkü her bir bireyin zihinsel çerçeveleri ve kişisel ilgi alanları çok geniştir. Bu belirsiz gruplar için iklim iletişim planı oluşturmak diğer gruplara göre daha zor olacaktır.

İklim değişikliği gerçeği farkından eyleme geçme niyetini ölçen çalışmalarda yapılmıştır. İklim değişikliği literatüründe farkındalığın somut eyleme dönüşmesiyle ilgili yapılan çalışmada Prochaska’nın davranışsal değişim aşaması modeli kullanılmıştır. Araştırma, iklim değişikliğiyle ilgili bilginin iletme ve eyleme geçirmek için duyguların ve biliş mekanizmalarının göz önünde bulundurulması sonucu ortaya çıkmıştır.243 Değişim, birkaç aşamadan oluşan dinamik bir süreçtir. Tutum, davranış ve düşüncelerimizle birlikte davranışlarımızda zaman içerisinde değişmektedir. Prochaska ve Diclemente “Transtheorical model of change” adında,244 1) karar öncesi ön düşünme, 2) derin düşünme, 3) hazırlık, 4) eylem, 5) devam ettirme, 6) tekrarlamak ya da son bulma / tamamlama, bu altı basamaktan oluşan modeli geliştirdiler.

Tablo 3.3: İklim İletişiminde Tarihsel Aşamalar ve Bireysel Davranış Değişikliğinde Buna Karşılık Gelen Analoji.

Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

Figure 2.1: Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

Birinci aşama ‘ön düşünme’ (1) aşamasında genelde insanlar davranışlarını değiştirmeyi düşünmezler ve çoğu zaman davranışlarında herhangi bir sorun olduğunun da farkında olmazlar. İkinci aşamaya geçmek için burada bilgi ve farkındalık yaratmaya ihtiyaç vardır. ‘Ön düşünme’, insanları iklim değişikliğinin gerçek bir fenomen olduğuna inandırma ve onları ikna etme aşamasıdır. Bu aşama 1990’lı yılları kapsamaktadır. Bu iletişim çabasının sembolik başlangıç noktası 1988’de IPCC’nin kurulmasıdır.

Derin düşünme (2) kararsızlık aşaması olarak tanımlanmaktadır. Bireyler sorunun farkındadırlar, değişmeyi düşünürler, fakat sorundan kişisel olarak sorumlu hissetmezler. Son 20 yılda iklim değişikliğiyle ilgili yeni iletişim uygulamaları yapılmıştır. İklim değişikliğiyle ilgili farkındalık oluşturmakla başlandı, sonrasın da iklim değişikliğine antropojenik katkıyı oluşturma ve onu iletmeye geçilmiştir. Hazırlık aşaması (3), bireyler kararlı bir şekilde değişime karar verdiklerinde bu aşamaya girerler. Gerekli eylem tarzını değiştirmeye ve planlamaya niyetlidirler.

Trolliet ve arkadaşlarının çalışmasında (2019) bu aşamada olduğumuz vurgulanmaktadır. İklim değişikliğinin odaklanması gereken ana kitlelerden bir tanesi gençlerdir. Çünkü iklim değişikliğinden önceki nesillere göre daha çok etkilenecektir. Almanya ve Avusturya’da 13-16 yaş grubu arasında 760 kişi üzerinde yapılan çalışmada iklim değişikliği farkındalığının çeşitli yönlerinde farklılık gösteren dört farklı genç grubunu belirlenmiştir. Bir grup genç insanın iklim değişikliğiyle ilgili endişe duymadıklarını ve iklim dostu bir şekilde hareket etmeye istekli olmadıklarını ortaya çıkartmıştır. İklim değişikliğiyle ilgilenmeyen gençlerin, iklim değişikliğinin gelecekte olacağına inandıkları, fakat harekete geçmeye istekli olmayan bir grup genç ise iklim değişikliğine yönelik kendi etkilerini sorguladığı gözlemlenmiştir (Alina, Annemarie, Johann, Lars ve Anna, 2019). Diğer bir çalışmada, üniversite öğrencilerinin iklim değişikliği ve çevre sorunları üzerine farkındalıklarının ölçüldüğü çalışmada (n: 471), öğrencilerin çevre sorunlarına yönelik tutumları ile iklim değişikliğine yönelik algıları arasında pozitif yönlü, orta düzeyde anlamlı bir ilişki olduğu ortaya çıkmıştır. Çevre sorunlarına yönelik tutumlarının artmasının iklim değişikliğine yönelik algılarını da arttırdığı belirlenmiştir (s. 667).245 Bir sonraki aşamaya geçmek için insanların sadece bilgi düzeyini değil, aynı zamanda sorunları düşünme ve hissetme biçimlerini de dikkatte alınması gerektiği belirtilmektedir. Trolliet ve arkadaşlarının246 çalışmasında, eyleme geçmenin önündeki bilişsel ve duygusal engelleri dikkate alan bir iletişim stratejisi analizi de önerilmiştir.

Eylem aşamasında (4), insanlar davranışlarında önemli değişiklikler yapmışlardır. Kendini yeniden değerlendirme, kendini özgürleştirme, yardımlaşma ilişkileri gibi değişim süreçleri bu aşamada aktiftir.

Devam ettirme (5) davranış değişiklikleri artık sabittir. İnsanlar geliştikleri ve değişimi mümkün kılmaya devam ettikleri gerçeğinden emindirler.

Sonlandırma / bütünleşme aşaması (6), bu aşamada insanlar tekrarlayabilir ya da başa dönebilir. Tekrarlamak başlangıç noktasına geri dönme anlamına gelmemektedir. Kendi içinde bir öğrenme süreci ve doğrusal olmayan, dinamik değişim süreci içinde bir evrim olabilir (s. 51).247

Parry ve arkadaşları iklim finansmanı üzerine hazırlamış oldukları çalışmada daha önce yapılan finansal tahminlerdeki belirsizlikleri göstermeye çalışmışlardır. Düşük tahmin nedenleri olarak şunları belirtmektedirler (s. 7).248

  1. Bazı sektörler maliyet değerlendirmesine dahil edilmemişlerdir. Örneğin; ekosistemler, enerji, imalat, perakendecilik, turizm.

  2. Dahil edilen bu sektörlerden bazıları kısmen kapsanmıştır.

  3. Adaptasyonun ek maliyetleri bazen düşük varsayılan yatırım seviyelerine karşı ‘iklim artışları’ olarak hesaplanmıştır.

İklim maliyetlerinde hasarların da değerlendirilmesi ve raporlanması gerektiğinin altı çizilmektedir. Çünkü teknik ve ekonomik kısıtlamalar nedeniyle tüm hasarlar önlenemez. Gelişmekte olan ülkelerin ihtiyaç duyduğu mali yardımın iki ve üç katı olduğu, özel sektörler için bunun çok daha fazla olduğu belirtilmektedir.249 İklim finansmanıyla ilgili literatürde; iklim değişikliği uyumuyla ilgili üç özel konunun ele alınması önerilmektedir. Daha yenilikçi finansal mekanizmaların bulunmasını, özel sektörün iklim uyum sürecine dahil edilmesini ve uyum fonlarının etkin bir şekilde kullanılmasını kapsamaktadır (s. 43).250

3.4 İklim Değişikliği Yönetişimi

İklim kriziyle sorunların ve problemlerin çözülmesi adına; ülkeler hem kendi içlerinde hem de birbirleriyle yönetişim mekanizması geliştirilmesi yönünde politikalar yapmak zorundadır. Yönetim sistemleri iklim krizini ve iklim uyum konularını ele almak için tekrardan yapılandırılmalıdır.

İklim değişikliğini ele almak; özellikle enerji, tarım ve ulaşım gibi kilit sektörlerdeki üretim ve tüketim uygulamaları açısından bugünkü işlerin yapılma şeklini değiştirmek anlamına gelmektedir. İklim değişikliği yönetişimi; hükümetlerin, aktif bir azaltma ve uyum politikası rejiminin uygulanmasından yana istikrarlı toplumsal çoğunlukların sürdürülebilmesi için çıkar algılarında değişiklikler meydana getirmede aktif bir rol üstlenmesini gerektirmektedir. Bu tür bir değişimi gerçekleştirmek için yardımcı olabilecek önlemler şunları içermektedir: değişim için koalisyonlar kurmak, muhalifleri satın almak, yeni ekonomik güç merkezleri oluşturmak, yeni kurumsal aktörler yaratmak, yasal hak ve sorumlulukları ayarlamak, fikirleri ve kabul edilmiş normları ve beklentileri değiştirmek.251

İklim finansmanının yönetişimi üzerine kavramsal araştırmaların eleştirel bir incelemesi yapılan bir çalışmada, iklim finansmanı sağlayan kurumsal düzenlemeler ve yönetişimi üzerine yeni merkezi olmayan, çok merkezli yapıların, iklim finansmanının iklim değişikliği yönetimini en doğrudan uygulayan devlet içi ve devlet dışı aktörlere daha etkin bir şekilde ulaşmasını sağladığı ifade edilmiştir.252

Mevcut yönetişim mekanizmalarında zorluklara neden olan iklim değişikliği sorunuyla ilgili bazı özellikler şunlardır (s. 4).253

Toplumsal erişim: Sera gazları, son iki yüzyılda yükselen yaşam standartlarını sürdüren endüstriyel ve tarımsal faaliyetlerle ilişkilidir. Fosil yakıtlar hala küresel birincil enerjinin büyük bir kısmını sağlamaktadır. Mevcut üretim ve tüketim kalıplarının emisyonları önemli ölçüde azaltacak şekilde dönüştürülmesini ve iklim ısınmasına yönelik gerekli uyarlamaların yapılmasını gerektirmektir. Toplumsal uyumun sağlanması bilinçli bir şekilde yönlendirilmelidir.

Bilimsel belirsizlik: İklim değişikliğini yönlendiren süreçler ve insan toplumları üzerindeki etkileri hakkında artık çok şey anlaşılsa da büyük belirsizlikler halen devam etmektedir. Özellikle iklim sisteminin duyarlılığı (atmosferik sera gazı konsantrasyonlarındaki belirli bir artıştan ne kadar ısınmaya yol açacağı); bölgesel iklim etkileri ve ekosistemler için sonuçları neler olacaktır. Bilgi sürekli artsa da öngörülebilir gelecek için belirsizlikler devam etmektedir.

Dağıtım ve eşitlik bağlantıları: İklim değişikliği farklı grupları farklı şekillerde etkileyecektir. Bu etkilerin bazıları tahmin edilebilirken, diğerleri belirsizliğini korumaktadır. İklim değişikliği; ülkelerin, bölgelerin, endüstrilerin, sosyal tabakaların ve bireylerin maruz kaldığı risk ve fırsat kalıplarını değiştirmektedir. Eşitlik sorunları (yerli ve uluslararası) hükümetler için her zaman başa çıkılması en zor konular arasında olmuştur. Yerleşik kaygılar, bölgesel eşitsizlikler, Kuzey/Güney gerilimleri, yakıt yoksulluğu gibi boyutları bulunmaktadır. Uzun zaman dilimleri: Fosil yakıtların yanmasından kaynaklanan sera gazı emisyonları, sanayi devriminin başlangıcından itibaren artmaktadır. İklim sistemi on yıllar, yüzyıllar ve binyıllar boyunca gelişmektedir. İklim değişikliğini yönetmek, bu yüzyıl boyunca bir yönetişim sorunudur. Bu tür uzun vadeli meseleler, dört yıllık bir seçim döngüsüne, bakanların ve üst düzey yetkililerin iki veya üç yıllık görev süresine ve günlük siyasetin günübirlik veya haftalık ritimlerine pek uymamaktadır.

Küresel etkiler: İklim değişikliğinin nedenleri ve etkileri uluslararasıdır. Uluslararasındaki ekonomik ve diğer bağlar, kolektif bir tepkiyi gerekli kılmaktadır. Ancak, uluslararası çabaları bu ölçekte koordine etmek büyük bir zorluk oluşturmaktadır.

Şekil 3.3: Yönetişimin Paydaş ve Araçları

Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

Figure 2.2: Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

Devlet, yönetişim düzenlemelerinde araçların belirlenmesi, oluşturulması ve uygulanması noktasında tek başına karar alıcı değildir. Sivil toplum örgütleri, özel sektör aktörleri de toplumsal düzenlemelerin kararlarında yer almaktadır. Bu aktörlerin ortak noktası olan araçlar, resmi ya da düzenleyici araçlar (mekân, peyzaj, sektör planlamaları); ekonomik araçlar (vergi ve yardım gibi rekabetçi unsurlar); gayri resmi araçlar (bilgi, katılım, iş birliği gibi araçlar) kapsamaktadır (s. 13-14).254

Literatürde, çevre ve iklim konusunda farklı aktör sınıflandırmaları yer almaktadır. Bu aktörler, bazıları tek bir grupta ele alınmış, bazıları ise daha alt gruplarda ele alınmıştır. ozmen2011cevre “Çevre İletişimi: Çevre Haberlerinin Yapısal Analizi ve Okuyucu Farkındalığı” adlı doktora tezinde, çevre iletişimiyle ilgili aktörleri beş ana kategoride sınıflandırmıştır. Bunlar;

1- Medya

2- Vatandaşlar ve Sivil Toplum Kuruluşları (STK)

3- Devlet Kuruluşları

4- İş Dünyası

5- Eğitim Kurumları

Şahin255 ise, uluslararası kuruluşları da ayrı bir kategoride değerlendirerek altı ana kategoride iklim aktörlerini ele almıştır. Şahin, Türkiye’deki iklim aktörlerini hükümet ve hükümet dışı olarak iki ana kategoriye ayırmıştır. Devlet ile kamu kurumlarının beraber alınmasının sakıncalarına rağmen, bakanlıklar ve bağlı kuruluşlar, yerel yönetimler ve kanun koyucular (siyaset) kamu kurumları aynı sınıflandırma içerisinde yer almıştır. Ek olarak, kanun ile kurulmuş olan meslek odaları, sanayi ve ticaret odaları, vakıflar kamu kurumları arasına dahil edilmiştir. Hükümet dışı sınıflandırma da ise; sivil toplum kuruluşları (STK), özel sektör, üniversiteler ve medya olarak yer almaktadır. Uluslararası kuruluşlar ise; Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası devletler arası niteliğinden dolayı bu iki grubun arasında yer verilmiştir (s. 64).256

Tablo 3.4: Aktörlerin Sınıflandırılması.

Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

Figure 2.3: Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

ozer2017iklim, “İklim Değişikliği Yönetişimindeki Aktörlerin Analizi ve Türkiye” çalışmasında iklim aktörlerini dört ana sınıfta belirlemiştir. Bunlar; devletler, kentler ve yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve bilim insanlarıdır. İklim değişikliğine yönelik temel prensipler Birleşmiş Milletler çatısı altında müzakere edildiğinden dolayı ve bu müzakere de alınan yetki ve sorumlulukların iç politikaya aktarılmasında ana aktör devlet olduğu görülmektedir. İklim değişikliği konusunda imzalanan anlaşmalar her ne kadar uluslararası düzeyde olsa da iklim değişikliğine yönelik yapılacak politika ve eylemler kapsamında her ülkeye ait kamu kurumlarına, akademiye, iş dünyasına ve vatandaşlara büyük ödevler düşmektedir (s. 839).257

Şekil 3.4: İklim Değişikliği Yönetişimi Aktörleri.

Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

Figure 3.1: Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

3.5 İklim Aktörleri

İklim krizi global bir sorun olarak tüm dünyayı etkilemektedir. İklim konusu çok aktörlü ve çok düzeylidir. Bu kapsamda, daha önce iklim aktörleri üzerine yapılan çalışmalardan yola çıkarak, iklim aktörleri rol, sorumluluk ve kapasiteleri bakımından ele alınmıştır.

90’lı yıllardan itibaren, dünya ülkeleri, global sorunları çözmek için daha çok görüşmeler yapmıştır. Çevre ve iklim problemleri, küresel nitelikte çözülmesi gereken sorunların başında gelmektedir. Bu nedenle çözümler yine global ölçekte aranmalıdır. Tüm dünya ülkelerini bir araya getiren en önemli çevre konusu, iklim krizidir. Bu kriz, tek bir ülkeyi değil, tüm dünyadaki yaşamı ilgilendiren, sorunun çözülmesine yönelik kalıcı tedbirlerin ve kuralların yer aldığı bir yönetişim modelini zorunlu kılmaktadır. İklim değişikliği yönetişimi, global ölçekte sadece devletlerin değil, devlet dışı tüm aktörlerin de çözümün bir parçası olması talep etmektedir. Bu talep, ulusal düzeyde de devlet dışı aktörlerden aynı şekilde beklenmektedir. Yerel düzeyde iklim değişikliğine yönelik yapılacak çalışmalar için önem arz etmektedir.

İklim değişikliği yönetişim süreçleri, problemlerin çözülmesine yönelik önlemlerin alınmasına yönelik kararlar alınması ve bunların uygulanmasını kapsamaktadır. Bu çok aktörlü ve katmanlı devam eden iklim aktörlerinin rol ve sorumlulukları kadar katılımın sürekliliği de önemlidir. Ancak bu yolla hem küresel hem ulusal düzeyde bir yönetişim modelinin başarısından söz etmek mümkündür. Katılım problemi sahiplenmeyi de beraberinde getirecektir. İklim değişikliği yönetişiminde öne çıkan aktörler; devletler, kentler ve yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve bilim insanlarıdır (Özer, 2017).258

İklim aktörleri farklı alanlardan gelmektedir. Bunlar bilimsel, politik, ekonomik, sosyal bilgiye sahip ve iletişim sürecinin oluşması, toplumsal farkındalık, toplumu eğitme ve yönlendirme noktasında medya, kamu kurumları, sivil toplum örgütleri ve iş çevrelerini kapsamaktadır (s. 39).259

İklim politikaları, iklim krizine neden olan sera gazlarının emisyonlarını azaltmak, bu krize neden olan etmenleri ortadan kaldırmak ve iklim krizi etkilerini en azami şekilde indirgemek için gerekli olan finansmanı ve teknolojiyi geliştirmekle ilgilidir. Fakat bu kriz, tüm üretim ve tüketim biçimleriyle birlikte bu ekonomik sistem içerisinde, başta enerji sektörü olmak üzere ekonomi ve üretim alanında ele alınacak konular iç içe geçmiştir. Bu nedenle enerji, sanayi, tarım, hayvancılık, ormancılık, inşaat gibi sektörlerin bilim, teknoloji ve finans sektörüyle ilgili ortaya konması gereken makroekonomik hedefler ve kararlar iklim kriziyle ilgili alınması gereken aksiyon planlarıyla yakından ilişkilidir. İklim politikalarının ve aktörlerinin bu sınırlar içinde tanımlanması noktasında faydalı olmuştur (s. 64).260

İklim aktörleri araştırmalarında ufak sınıflandırma farklılıkları gösterse de kapsam olarak benzer oldukları görülmektedir. Bu kapsamda, iklim aktörlerinden medya, sivil toplum kuruluşları, devlet kuruluşları, özel sektör ve eğitim kurumlarına değinilecektir.

3.5.1 Medya

Haber medyası, gündem belirleme gücü nedeniyle bilimsel konular, kişiler ve olaylar hakkında önemli bir bilgi kaynağıdır. Medyada yer alan haberler ile halkın tutumları arasındaki ilişki farklılık gösterse de iklim değişikliğinin medyada yer alması konuyla ilgili halkın katılımı tutumunu şekillendirmektedir.261 İklim değişikliği konusuna dikkat çekilmesi açısından geleneksel medya önemini korumaktadır. Çevre ve iklim değişikliğine yönelik farkındalık oluşturulması, kamunun eğitilmesi noktasında, kitle iletişim araçlarının kullanılması, günümüzde de önemini korumaktadır.

Gelişmekte olan ülkelerdeki gazetelerin iklim hareketine yönelik adaptasyonuna veya iklim krizi zararlarının azaltımına yönelik olarak haberlerin çerçevelenip çerçevelemediği araştırılmıştır. Bu kapsamda, Nijerya ve Türkiye gazetelerinin iklim değişikliği haberlerinin karşılaştırılmalı nicel bir analizi gerçekleştirilmiştir. Çalışma sonucunda; iklim eylem çerçevesinde çıkan haberlerin, Nijerya’da adaptasyona yönelik çerçevelerin daha baskın olduğu, Türkiye’de ise adaptasyon ve azaltıma yönelik çıkan haberlerin birbirine yakın olduğu sonucu ortaya çıkmıştır.262

Türkiye’de iklim konusunda yayın yapan medya kuruluşları Açık Radyo, National Geographic Dergisi, Atlas Dergisi, İz TV ve Yaban TV çevre ve ikim konularında farkındalık yaratmaktadır (s. 39).263 Alternatif medya olarak, iklim aktörleri daha fazla insana ulaşmak, çevre ve iklim konularına dikkat çekmek için Youtube, Instagram, Spotify gibi platformlarda da içerik üretmektedirler. Bunların başında TEMA Vakfı, Yeşil Gazete, National Geographic Türkiye Youtube kanalları yer almaktadır.

Şahin ve Üzelgün’ün Türkiye’de iklim değişikliğinin geleneksel medya gündemine taşınmasına dair gazete yöneticileriyle yapmış oldukları mülakatlar sonucunda, iklim değişikliğini önemli bulmakla birlikte, şartlar nedeniyle yeterince bu konuyu gündeme getirmediğini belirtmişlerdir. Türkiye gündeminin ekonomik ve politik nedenlerle yoğun olması, medya okurlarının ve izleyicilerin dikkatini çekmediği, iklim değişikliğinin gelecekle ilgili soyut bir konu olması, Türkiye’nin aktif iklim politikalarına sahip olmadığından dolayı kamunun ve medyanın iklim haberlerine dair gündem yaratamaması, aşırı hava ve iklim olaylarıyla ilgili haberler yapılırken iklim değişikliğiyle ilgili bağlantıların yeterince yapılmadığı gibi durumların olduğu tespit edilmiştir (s. 14).264

Son dönemde, sıcaklıkların artması, 2021 Türkiye’deki orman yangıları gibi çevre felaketlerinin artması ve insanların bu olguyu tecrübe etmeleri neticesinde hem geleneksel medya hem de alternatif medya da iklim ve çevre konularıyla ilgili içerikler yer almaktadır. Facebook, Twitter ve Instagram gibi sosyal ağlar neticesinde, çevre ve iklim konularında insanlar bir tartışma ortamı oluşturabilmekte ve bunun da çevre ve iklim konularına dair farkındalığı arttırdığı ve eyleme geçilmesi noktasında hem kamulara hem de sadece vatandaşlar noktasında bir baskı unsuru yarattığı ifade edilebilir.

İklim değişikliği iletişimi üzerine literatürde artan bir eğilim, olumlu, ileriye dönük mesajlaşmanın etkili eylemi motive etmenin yolu olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, aşırı hava olaylarıyla ilgili faydalı olmayan anlatıları da güçlendirmeye yönelik olarak duyarlı olduğu belirtilmektedir. Medyada hava olaylarıyla ilgili söylemler olumsuz kalıpları takip etme eğilimindedir. Psikologlar ve sosyal bilimciler tarafından yapılan araştırmalar, olumsuz ifadelerin fazla vurgulanmasının takipçilerde çaresizlik, yararsızlık duygularını veya iklim değişikliğini inkâr etme motivasyonunu artırdığını göstermektedir. Araştırmalar olumsuz sonuçlardan ziyade olumlu olasılıkları vurgulayan mesajların takipçilerin dikkatini çektiğini, kendi davranışlarını değiştirme motivasyonlarını arttırdığını ve iklim değişikliğiyle uyumlu eylemleri desteklediğini vurgulamaktadır. Korkunç bir çevre ya da iklim portresi çizmek yerine gelecek için birlikte inşa edebileceğimiz temiz, daha güçlü bir dünya anlatısı yararlı olacaktır. İklim değişikliği temalarının kişiselleştirilmesi, yerelleştirilmesi gerektiği, bunu yaparken de fedakârlık ve iş birliği gibi temaların işlenmesi gerektiği ifade edilmektedir. Bu noktada hangi hedef kitlelerin hedeflenmesi ve hangi özel mesajların, içeriklerin kullanılması gerektiği konusunda bölgesel, yerel araştırmalar yapılmalıdır.265

İklim değişikliğinin toplumsal önemi, bilim insanları ve halk arasında daha doğrudan bir iletişim ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Hakemli bilimsel makaleler geniş bir kitlenin ilgisini çekmek için pek uygun değildir. Bu da iklim krizinin önemini iletmek için farklı iletişim kanallarını keşfetme ihtiyacını artırmaktadır. Sosyal medya, kitlelerle iletişim kurmak için interaktif bir kaynaktır. Özellikle, bloglar iklim kriziyle ilgili bulguları farklı iletişim seviyelerinde yaymak için kullanışlı bir kaynaktır. Çünkü daha anlaşılır ve bilimsel yayınlara kıyasla daha geniş bir hedef kitleyi hedeflerler.266

Antropojenik iklim değişikliğinin etkileri sürekli artarken, kamuoyunun endişesi aynı şekilde artmamaktadır. İklim değişikliği algısı yavaş bir şekilde toplum nezdinde kabul görmektedir. Bu zorluğa rağmen, iklim değişikliğine olan kamu ilgisi ve algısı kritik öneme sahiptir. Bilgilenilmemiş, farkındalığı olmamış bir toplum olmadan, hükümetler, bilim insanları ve kuruluşlar bu krizin etkilerini azaltmakta yetersiz kalacaklardır (s. 130).267 İklim değişikliğiyle ilgili kamuoyu farkındalığı üzerine 2016 yılında yapılan bir çalışmada Almanlar’ın %16’sı ve İngilizler’in %14’ü ikim değişikliğinin insan faaliyetlerinden kaynaklandığına yönelik şüpheci kaldıkları veya iklim değişikliğine inanmadığını belirtmiştir. Açık uçlu bir soruda katılımcıların %3’ten daha azı her iki ülkede de önümüzdeki 20 yıl içerisinde karşılaşacağı en zorlu problemlerden biri olarak iklim değişikliğini belirtmiştir.268 Gelişmiş ülkelerde dahi iklim değişikliğinin gelecekteki olası etkilerine yönelik farkındalığın yetersiz olduğu görülmektedir.

3.5.2 Sivil Toplum Kuruluşları

“Sivil toplum kuruluşları” (STK) terimi, Birleşmiş Milletler tarafından ikinci dünya savaşı sonrasında kullanılan bir ifadedir. 1945 yılında Birleşmiş Milletler (BM) şartları kabul edildiğinde, sivil toplum kuruluşlarının sorunların çözümünde BM’e danışmanlık yapmaları öngörülmüştür. 1980 yıllarından itibaren, STK terimi BM çerçevesi dışında da kullanılması yaygınlık kazanmıştır. Ulusal ve uluslararası düzeyde faaliyet gösteren her türden toplumsal aktör için kullanılmaya başlanmıştır. Kavram, akademisyenler kadar kendisini aktivist olarak tanımlayanlar tarafından da benimsenmiştir (s. 271-272).269 Bir diğer tanım, STK’ları “ticari amaçlardan ziyade öncelikle insani veya iş birliğine dayalı amaçlarla karakterize edilen” özel kuruluşlar olarak tanımlamaktadır (s. 74).270 STK’lar gelişmekte olan ülke insanlarına yardım etmek, yoksul insanlara sosyal yardım sağlamak, toplumsal kalkınmaya katkıda bulunmak, çevreyi korumak, belirlenen konularda toplumsal bilinci artırmak gibi farklı alanlarda görevler üstlenmektedirler.

Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, sivil toplum kuruluşlarına katılım ile demokrasi arasında pozitif yönde korelasyon olduğunu göstermektedir. Yani sivil toplum örgütlerine katılım ne kadar fazlaysa, demokrasinin benzer oranda geliştiği görülmektedir. Sivil toplum kuruluşlarına katılım üzerine yapılan araştırma sonuçlarına göre; Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarına üyelik düşük düzeydedir. Yapılan analiz sonucunda Türkiye’de bireylerin sivil toplum kuruluşlarını demokrasinin önemli bir öğesi olarak görmediği, Türkiye’de sivil toplum ve devlet ilişkilerinin olumsuz geçmişinden dolayı bireylerin STK’lar hakkında olumsuz yargılara sahip olduğu ve bundan dolayı üyelikten kaçınmalarına neden olduğu sonucu ortaya çıkmıştır (s. 405).271

Sivil toplum kuruluşları için iletişim faaliyetleri hayati bir öneme sahiptir. Kamu bilinci, ilgisi ve desteği olmadan bu organizasyonlar var olamazlar (s. 20).272 Türkiye’de yerel ve ulusal olarak farklı büyüklükte STK’lar faaliyet göstermektedir. 2021 yılı itibariyle Türkiye’de faaliyet gösteren STK sayısı 122.068’dir. Konumuzla alakalı olarak; “Çevre Doğal Hayat Hayvanları Koruma Dernekleri” 2.638, “Gıda, Tarım ve Hayvancılık” dernekleri 819, “İmar, Şehircilik ve Kalkındırma” dernekleri 1.636’dır.

Şekil 3.5: Derneklerin Faaliyet Alanların Göre Dağılımı

Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

Figure 3.2: Kaynak: (Mavimbela ve diğerleri, 2018: 42)

3.5.3 Devlet Kuruluşları

İklim krizinin en önemli aktörlerinden biri de devlet kuruluşlarıdır. Bu kapsamda, bakanlıklar ve belediyeler ele alınmaktadır. İklim krizi hakkında farkındalığın artması, toplumsal davranış değişikliklerinin oluşturulması, çevre bilinçlendirilmesi, çevre gündeminin belirlenmesi gibi konularda bazı kamu kurum ve kuruluşlarının yasama, yürütme, denetleme gibi yetkilerinden ve devlet imkanlarından daha kolay yararlanma bakımından diğer aktörlere göre daha etkili olduğu ifade edilebilir.

Türkiye’de çevre konusunda çalışmalar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde; “Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü”, “İklim Değişikliği ve Hava Yönetimi Koordinasyon Kurulu” bulunmaktadır. Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde “Su Yönetimi Genel Müdürlüğü”, “Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü”, “Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM)”, “Orman Genel Müdürlüğü (OGM)” bulunmaktadır.

Şahin273, iklim aktörleri çalışmasında (2014) Kalkınma Bakanlığı’nı, şimdiki adıyla “Strateji ve Bütçe Başkanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı (Çalışmada geçen eski adı: Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı), Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı (çalışmada geçen eski adı: Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı), Avrupa Birliği Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı (çalışmada geçen eski adı: Ekonomi Bakanlığı) iklim aktörleri arasında ele almıştır.

Hanelerin, küçük sanayi merkezlerin ve işletmelerin elektrik tüketimleri, aydınlatma, ısıtma-soğutma, atık ve şehir ulaşımı gibi faktörler şehirlerde önemli ölçüde sera gazı emisyonuna neden olmaktadır. İklim krizine yönelik olarak, şehirciliğin kuramsal yapıları bugün tekrar sorgulanmaktadır. Enerji, inşaat, ulaşım, atık olmak üzere şehri oluşturan unsurların yönetimi yeniden iklim krizi kapsamında ele alınmalıdır. Bu doğrultuda, şehirlerin yönetimi ve planlamasından sorumlu yerel yönetimler önem kazanmaktadır (s. 7-8).274

Hükümetlerin, iklim değişikliğini azaltma ve ona uyum sağlamadaki rolüne ilişkin çok sayıda çalışma yapılmıştır. Hükümetler, yükümlülük sahipleri olarak ülkelerin çevresel, ekonomik, sosyal ve diğer kırılganlıklarını ele almak için eylemler düzenlemesi beklenmektedir (s. 81).275

3.5.4 Özel Sektör

Çevreye duyarlılığının toplum nezdinde artmasıyla birlikte, iş dünyası üretim modellemelerinde çevre dostu ürünlere ve hizmetlere yönelmişlerdir. Aynı zamanda, iş dünyasının çevre ve iklim konularında yaptığı çalışmalar nedeniyle toplumun bu konulara yönelik farkındalığı artmaktadır. Özellikle, şirketlerin bu temalarda yaptıkları faaliyetler, yeşil pazarlama, sosyal sorumluluk, halkla ilişkiler gibi uygulamalar içerisinde yer almaktadır.

Özel sektörün iklim krizine ilişkin farkındalığın artması için TÜSİAD ve REC Türkiye tarafından İklim Platformu kurulmuştur. Türkiye’nin düşük karbon emisyon ekonomisine geçmesini ve rekabet gücünü artırmayı hedefleyen İklim Platform’u 2013 yılına kadar çeşitli toplantılar ve uluslararası etkinlikler düzenlenmiştir, ancak bugün etkinliğinin azaldığı görülmektedir (s. 171).276

TÜSİAD, sürdürülebilir çevre dengesinin farkındalığının oluşmasını sağlayacak bir toplum düzeninin oluşmasına ve gelişmesine katkı sağlamak amacıyla Çevre ve İklim Değişikliği Çalışma Komisyonu oluşturmuştur. Bu komisyonun amacı, çevre ve enerji politikalarının tutarlı olmasından yola çıkarak, iklim kriziyle mücadele, sürdürülebilir finansman, atık yönetimi, enerji ve kaynak yönetimi gibi konularda, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte çalışmalar yürütmektir. TÜSİAD üyesi olan İklim Değişikliği ve Hava Yönetimi Kurulu, çalışmalara destek olmakta, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi Taraflar Konferansında yer almakta ve Türk iş dünyasının iklim değişikliğine yönelik uygulamalarını uluslararası paydaşlarına aktarmaktadır (Çevre ve İklim Değişikliği Çalışma Grubu) TÜSİAD özel sektörün çıkarlarını savunsa da uzun vadede çevre dostu teknolojilerin geliştirilmesiyle yeni iş alanlarını fırsat gören ve uluslararası rekabet koşullarında çevre dostu yaklaşımına uyum sağlamaya çalışan bir iş meslek örgütüdür (s. 175).277 İş Dünyası Sürdürülebilir Kalkınma Derneği, Karbon Yönetimi Şirketleri, Sektör Birlikleri iklim değişikliği kapsamında faaliyetler yürüten diğer iş örgütleridir.

Filipinler’de iklim değişikliğinde özel sektörün rolüne ilişkin yapılan çalışmada, özel sektörün bazı iklim değişikliği çözümlerinin ve girişimlerinin haritasını çıkarmış ve özellikle gıda, insan güvenliği, su yeterliliği, çevresel istikrar, iklim dostu gibi alanlarda iklim değişikliğine uyum ve çözüm arayışları konusunda katılımlarının olduğunu göstermiştir. İklim konusunun sadece kendi işlerini değil, tüm dünyayı etkileyen bir konu olduğunun farkında oldukları sonucu ortaya çıkmıştır. Kurumsal yapıların sosyal sorumluluklarının bir parçası olarak, iklim risklerinin azaltılması noktasında kurumsal çıkarları yumuşatarak daha iyi ve sürdürülebilir bir geleceğin inşası sağlanmalıdır. Daha fazla paydaşın iklim krizinin tehlikelerinin ve risklerinin farkında olan küresel vatandaşlar olarak hareket etmesi gerekliliği vurgulanmaktadır (s. 98).278 Toplumun her kesiminin bir rolü olması çerçevesinde özel sektörün iklim krizi çalışmalarına uyum çalışmalarının artması gerekliliği bulunmaktadır.

Karadeniz Bölgesi’nde doğal kaynakların ekonomik kalkınma ve sosyal refah için aşırı kullanımı bölge çehresini olumsuz etkilemekte ve gelecek nesilleri tehlikeye atmaktadır. Çalışmada 112 firma ile yüz yüze ve video konferans yoluyla görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Görüşülen şirketler lojistik, enerji, imalat ve turizm sektörlerinde faaliyet gösteren kobilerden oluşmaktadır. Genel olarak şirketler, iklim iletişimi sorumluluğunu devletlere bırakarak yukarıdan aşağıya doğru bir yaklaşım beklemektedir. İkinci olarak şirketler iklim değişikliğini azaltmak için ortak bir yaşam ihtiyacını ortaya koymamışlardır. Bunun yerine olası finansal kazançlarla ilgilendiklerini ortaya koymuştur. Bölgede farklı ülkelerin bulunması, kültür ve dil gibi farklılıkların, şirketlerin birbirlerine olan güveni artırmak için bölgesel veya sektörel ağlar yaratılması önerilmektedir. Bu ağlar devletlerin doğrudan etkiye sahip olmadığı kısımlardır. Büyük olan engellerin ise devletlerin iş birliğiyle çözülmesi beklenmektedir. Sadece iklim değişikliği için değil, aynı zamanda çevre ve zihinsel kirlilik içinde ortak bir politika ve uyumlaştırılmış bir mevzuat oluşturulması tavsiye edilmektedir.279

3.5.5 Eğitim Kurumları

İklim değişikliği ve çevre aktörlerinin bir diğeri de eğitim kurumlarıdır. Hem üniversiteler hem de ilköğretim ve liseler bünyesinde iklim ve çevre konularına dikkat çekmek için dersler, semineler, projeler yürütülmektedir. Çevre duyarlılığı davranışları ve aldıkları çevre eğitiminin yeterliliğiyle ilgili lise düzeyindeki öğrenciler üzerinde yapılan bir çalışmaya göre; öğrencilerin önemli bir kısmı su kirliliği, hava kirliliği, toprak kirliliği ve ekolojik denge konusunda örgün öğretim kurumlarında yeterli derecede eğitim almadığı sonucu ortaya çıkmıştır. Öğrencilerin çevre duyarlılığı orta düzeyde olduğu gözlemlenmiştir.280

Şahin; “İklim Politikalarında Aktör Haritası” çalışmasında, İstanbul Teknik Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi kurumlarını akademi kategorisindeki aktörler olarak belirtmektedir. 2021 yılına kadar ULAKBİLİM ulusal veri tabanında iklim değişikliğiyle ilgili yapılan arama da 2332 adet makale olduğu gözlemlenmiştir. 2011–2021 olarak arama yaptığımız da bu makalelerin 2171 tanesinin son 10 yılda yazıldığı görülmektedir. Bu da akademinin iklim değişikliğine yönelik olarak artan eğilimini göstermektedir. “Küresel ısınma” kavramı ile yapılan çalışmalar 2021 yılı kapsamında toplam sayısı 1574, bu yayınların 1418 tanesi son 10 yıl içerisinde yazılmıştır. “İklim Politikaları” bağlamında yapılan toplam çalışma sayısı 334’tür, son 10 yıl içerisinde yazılan 308 makale bulunmaktadır. “İklim Krizi” kavramı üzerine yapılan çalışma sayısı toplam 76, son 10 yılda yazılan makale sayısının 69 olduğu gözlemlenmiştir. Son 10 yıllık periyotta görülmektedir ki akademinin iklim konusuna dair çalışmalarının yapıldığı, ancak “iklim politikaları” ve “iklim krizi” bağlamında yeterince çalışma yapılmadığı da ifade edilebilir.

Kamu politikaları, belirli amaçları gerçekleştirmek için bireylerin inançlarını, değerlerini, bilgilerini ve davranışlarını değiştirmeye yönelik olarak yürütülen faaliyetlerdir. İklim değişikliği politikalarında da iklim krizine yönelik olarak insanların inançlarının, değerlerinin, bilgilerinin ve davranışlarının değiştirilmesi beklenmektedir (s. 2).281