SONUÇ VE TARTIŞMA

Dijital medya; halkla ilişkilerin stratejik yönetim paradigması için mükemmel bir şekilde uygun olan diyalojik, etkileşimli, ilişkisel ve küresel özellikleri içermektedir (James, E. Grunig, 2009: 6). Twitter gibi mecralar hem organizasyonlar hem de hedef grupları arasında Grunig’in gösterdiği bu özellikleri taşımaktadır. Sosyal ağlar üzerindeki hareketlilik, veri miktarı, farklı veri yapıları ve teknolojinin dinamik gelişimi araştırmacılar için muazzam bir çalışma alanı sunmaktadır.

Halkla ilişkiler; imaj, algılar, mesajlaşma, itibar, markalar, entegre pazarlama iletişimi, yatırım getirisi (ROI), stratejik iletişim, kurumsal sosyal sorumluluk projeleri gibi kavramlara odaklanmaktadır. Halkla ilişkiler uygulayıcıları, yeni dijital medyayı; düşünme biçimlerini değiştiren ve halkla ilişkiler uygulamalarını şekillendiren devrimci bir güç olarak görmektedir (s. 1).308 Organizasyonlar; halkla ilişkiler uygulamalarını, pazarlama faaliyetlerini ve diğer iletişimlerini sosyal ağlar üzerinden sağlamaktadır. Bu nedenle, sosyal ağ uygulamalarından Twitter, halkla ilişkiler çalışmaları için verimli bir kullanım alanı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sosyal medya kuruluşların hedef kitleleriyle ilişkiler kurmaları için bir platform sağlamaktadır. Araştırma kapsamında, sivil toplum kuruluşlarının ve bakanlıkların Twitter sayfalarında; diyalojik ilkeleri kullanma biçimleri incelenmiş ve kullanım kalıplarını karşılaştırılmıştır. Bu araştırma, kuruluşların diyalojik iletişimini ve hedef kitlelerinin katılımını birleştirmeye yönelik öncü çalışmalardan biridir. Aynı zamanda, elde edilen veriler; Grunig-Hunt’un dört halkla ilişkiler modeli bağlamında yorumlanmıştır. Son olarak, çevreci sivil toplum kuruluşlarının 2020 – 2021 yılları arasındaki paylaşımlarının içerdiği temalar, LDA konu modelleme analiziyle ortaya koyulmuştur.

Twitter üç nedenden dolayı tercih edilmiştir: 1) Küresel şirketler tarafından en yaygın kullanılan sosyal medya kanalı olması. 2) Diyalojik iletişim için mention, hashtag, media, linkler gibi birçok faydalı özellik sunması. 3) Hemen hemen tüm kurumların Twitter sayfalarına herhangi bir kullanıcı tarafından erişilebilir olmasıdır. Son dönemlerde diyalojik iletişim üzerinde yapılan çalışmaların, Twitter gibi sosyal ağ uygulamaları üzerinde yapıldığı görülmektedir. Thelen ve arkadaşları;112 halkla ilişkiler ajansının Twitter paylaşımlarını, diyalojik iletişim bağlamında ele almışlardır.309 Bir diğer araştırma ise hem kar amaçlayan hem de kar amacı olmayan kuruluşların tweetlerini, diyalojik iletişim olgusu çerçevesinde karşılaştırmıştır (Wang ve Yang, 2020). İklim aktörlerinin diyalojik unsurları ne ölçüde kullandığı araştırılmıştır. Araştırma tasarımı oluşturulurken bu iki makaleden de faydalanılmıştır. Diğer bir araştırmada ise Fortune 500 şirketlerinin Twitter profillerinin içerik analizi yapılmıştır.310

Kent and Taylor311 çalışmalarında, organizasyonların ve hedef gruplarıyla web üzerinden diyalojik iletişim kurmaları için bir çerçeve sunmaktadır. Diyalojik iletişim olgusu, halkla ilişkilerin simetrik modeli ile ilişkilendirilmektedir. İki yönlü halkla ilişkiler modelini uygulayan organizasyonlar; problemleri sonuçlandırmak, karşılıklı anlayışı geliştirmek ve hedef gruplarıyla bağ oluşturabilmek için diyalog kurmaktadırlar. Sosyal medyanın yorumlanması ve değerlendirilmesi bakımından diyalojik iletişim önemli bir kuramsal çerçeve sunmaktadır.

Kent and Taylor312’un diyalojik iletişim için ortaya koyduğu beş unsur, web sitelerinin teknik ve yapısal unsurlarını ortaya koymaktadır. Kurumların, diyalojik iletişim kurmak için web sitelerinde bu unsurlara dikkat etmeleri önem arz etmektedir. Sosyal medya üzerindeki halkla ilişkiler uygulamalarında da diyalojik iletişim kullanılmaktadır. Reklam ve pazarlamaya yönelik tek yönlü iletişim faaliyetleri dışında, sosyal medya sayesinde organizasyonlar ve hedef grupları arasında karşılıklı bir diyalog ve etkileşim ortamı oluşmuştur. Literatürde değinilen süreçler, web sitelerinin kolay kullanılabilirliği, mobil uyumlu olması, hızlı çalışması, blog, sosyal ağ uygulamalarında vakit geçirilmesini sağlayabilecek içeriklerin üretilmesi gibi unsurları kapsamaktadır. Kullanıcı dostu içerikler paylaşılırken ziyaretçilerle iletişimin devam etmesi için soru, görüş ve yorumlar gibi karşı taraftan gelebilecek geri dönüşlere de açık olunması ve kullanıcıyla diyalog oluşması ve halkla ilişkiler faaliyetleri açısından da önem arz etmektedir.

Araştırmanın birinci sorusu ile hem sivil toplum kuruluşları hem de bakanlıklar için anahtar diyalojik ilkenin “yeniden ziyaretçi sağlama” olduğunu tespit edilmiştir. Kuruluşlar ek bilgi veren siteleri paylaşarak bunu sağlamaktadır. İkincil olarak “bilginin kullanımlığı” ilkesine ağırlık verildiği, bunun da “fotoğraf” paylaşımlarıyla yapıldığı tespit edilmiştir. “Ziyaretçilerin elde tutulması” kriterinde ise bakanlıkların “kendi websiteleri paylaşımlarına” öncelik verdiği, STK’ların ise daha çok “sosyal ağ paylaşımları” yaptığı ortaya çıkmıştır. Kuruluşların “diyalojik döngü” ilkesi kullanımlarında da belirgin farklılıklar olduğu gözlemlenmiştir. STK’lar “kullanıcıların cevaplanması” ve “hashtag kullanımı” özelliklerini daha fazla kullanırken bakanlıklar ise “kullanıcı etiketleme” özelliğini daha fazla kullanmıştır. Kuruluşların diyalojik iletişiminin halkın katılımı üzerindeki etkisine odaklanan üçüncü ve dördüncü araştırma sorularından; kuruluşların diyalojik iletişim ilkelerinin kullanımlarıyla ve kamu katılımının arasında güçlü bir ilişki olduğu sonucu çıkmıştır. Beğeniler, retweetler ve yorumlar, kuruluşların tweet etkililiğinin önemli göstergelerindendir. Etkililik kapsamında “bilginin kullanımlığı” ilkesi ön plana çıkmıştır. Bilginin kullanımlığı kriterinde, en çok katılımın “video” içerik türüyle sağlandığı ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde, “fotoğraflar” en çok etkileşim alan ikinci içerik türü olarak tespit edilmiştir. Aktörler tarafından en az kullanıma sahip içerik türü “video” olmasına rağmen en fazla etkileşim alan medya türü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Diyalojik iletişim üzerine yapılan araştırmanın sonuçları; Phillips’in sosyal medyanın halkla ilişkiler uygulamalarına uygun diyalojik, etkileşimli ve ilişkisel özellikler barındırdığı savını doğrular niteliktedir. Araştırma çıktılarından anlaşılan; halkla ilişkiler uygulayıcılarının geleneksel olarak tek yönlü iletişim, mesaj odaklı ve asimetrik iletişim yerine, simetrik bir iletişim tercih etmelerinin daha uygun olacağıdır. Araştırma bulguları, diyalojik iletişimle ilgili önceki çalışmalarla benzerlikler göstermektedir. Etkileşimle ilgili yapılan testlerde, “yorumların cevaplanması” kriterinin sadece tek bir kullanıcıyı hedeflemesinden dolayı, etkileşim değerinin diğer ilkelerden düşük bulunması diğer çalışma sonuçlarıyla da313 paralellik göstermektedir.

Mahl et al.314 ve arkadaşlarının çalışmalarında belirttikleri gibi, çevre ve iklim değişikliğine yönelik algılar, iletişim stratejileri kurumların desteğinin artmasını ve bireylerin tutum ve davranışlarının değişmesini sağlayabilir. Çevre ve iklim konularında, kamunun politikalara desteğinin artması açısından iklim aktörlerinin söylemlerini, belirli bir iletişim stratejisine uygun şekilde oluşturmaları önerilmektedir. Yapılan içerik çalışmasında, video içeriklerinin kullanıcı etkileşimini artırdığı görülmüştür. Bu doğrultuda, iklim değişikliği iletişimi kapsamında eğitici, farkındalık yaratan video içeriklerinin oluşturulması önerilebilir. İklim değişikliği iletişim süreçlerinde genelde “bilgilendirme” ve “eğitim” bileşenlerine odaklanıldığı, nadiren “teşvik etme” ve “izleme” faaliyetlerinin göz önünde bulundurulduğu belirtilmektedir (s. 5).315 İklim değişikliği iletişim süreçlerinin başarısı için “izleme” bileşeninin de bu süreçlere dahil edilmesi önem arz etmektedir.

İklim aktörlerinin, Twitter’da Grunig ve Hunt modellerini nasıl konumlandırdıklarıyla ilgili yapılan araştırmanın bulguları, modellerin kullanımlarında parallelikler olduğunu göstermektedir. Her iki aktör grubunda en çok kullanılan modeller; kamuoyu bilgilendirme modeli, asimetrik model, basın ajansı, ve simetrik model olarak sıralanmaktadır. En az kullanılan modelin simetrik model olduğu görülmektedir. Her iki aktör grubunun model kullanımlarında parallelik bulunmasına rağmen, kullanım sıklıklarında farklılıklar olduğu görülmüştür. STK’ların bakanlıklara göre, asimetrik ve simetrik iki yönlü modelleri daha fazla kullanma eğiliminde olduğu ifade edilebilir. İklim teması üzerine yapılan önceki çalışmalarda; küresel iklim krizinin toplumlar tarafından farklı algılanmaması, bu konuda bir fikir birliğine varılması ve ortak hareket edilmesi gerekliliğinden yola çıkarak 2009 ile 2018 yılları arasında oluşturulan #climatechange (#iklimdeğişikliği) ve #globalwarming (#küreselısınma) hashtaglerini içeren 6.662.478 tweete dayanarak iki söylemin (iklim değişikkliği ve küresel ısınma) anlamsal ağları ve on yıl içindeki antropolojik evrimi incelenmişlerdir. Araştırma sonucuna göre; küresel ısınma kavramının daha politize açıklamalar için kullanıldığı; iklim değişikliği kavramının ise daha çok bilimsel açıklamalar için kullanıldığı gözlemlenmiştir. , 20316

Bir diğer araştırmada, iklim değişikliğiyle ilgili medya söylemlerini araştırmak için Litvanya’da 2017 – 2018 yılları arasında yayımlanan 583 haber makalesi konu modelleme yaklaşımıyla incelenmiştir. Medya söyleminin ulusal ve uluslararası bağlantıları araştırılmıştır. Araştırma sonucu; Litvanya medyasının iklim krizini uluslararası ölçekte güçlü bir şekilde ele aldığını, ulusal ölçekte de bu krizin daha fazla gündemde yer almasının altı çizilmiştir (Rabitz vd., 2020). Üçüncü bölümde bahsedilen “tema sorumluluğu” ve “coğrafi dağılım” iklim iletişimi zorlukları, bahsedilen Litvanya medyası çalışmasında da görülmektedir.

İklim değişikliği iletişimi üzerine yapılan araştırma sonuçları, iklim değişikliğine ilişkin bireysel algıların; halkın, medyanın ve diğer bilgi kaynaklarının konuyu nasıl tasvir etme biçiminden güçlü bir şekilde etkilendiğini göstermektedir. Buna göre bu bilgi kaynakları; iklim değişikliğinin üretiminde, yeniden üretiminde ve anlamının dönüştürülmesinde rol oynayan önemli faktörlerdir (Mahl ve diğerleri, 2020).317

Günümüzde dünya çapında, daha sık ve yoğun doğal afetler üreten aşırı hava koşulları görülmektedir. İletişim, tahmin, hazırlık, azaltma, önleme, iyileştirme, esneklik uygulamaları, her krizde ve her noktada önemli birer rol oynamaktadır. 21. yüzyıl; dünya ve sosyal bilimcilerin, bireylerin ve toplulukların doğal afetlerden hızla kurtulma kapasitelerini geliştirmeleri için birlikte çalışmalarını gerekli kılmaktadır. Dolayısıyla çok disiplinli bir bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır (s. 2).318 Bu kapsamda, çalışmanın çok disiplinli bakış açısına katkı sunması beklenmektedir. Aynı zamanda, çalışmada iklim aktörlerinin daha iyi bir iklim değişikliği iletişimi kurmasını sağlayacak yararlı bilgiler ortaya koyulmuştur.

Araştırmanın sınırlılıkları olarak; bu çalışmada Twitter verileri üzerinde bir otomatikleştirme çalışması gerçekleştirilmiştir. Bu, büyük miktardaki verilerin analizini hızlı ve etkili bir şekilde yapabilmeyi mümkün kılmaktadır. Araştırma için elde edilen veriler, Twitter üzerinde akan verilerle sınırlıdır. Twitter’ın arayüzü, kullanıcı bilgileri, sosyal ağlar ve web siteleri gibi dış bağlantı bilgilerinin kendi içerikleri analize dahil edilmemiştir. Elde edilen içerikler, araçsal olarak diyalojik ilkeler ve dört model; bu bağlamda değerlendirmelere tabi tutulmuştur. Son olarak; konu modelleme analizi için iki yıllık zaman periyodu yerine, altı aylık ya da senelik zaman aralıklarıyla çalışılarak; konuların değişim oranları üzerine daha detaylı bir sonuç almak mümkündür. Örneğin, son altı ayda sel baskınları, kamu arazilerinin yağmalanması gibi konular gündemde ise bu konuların incelenen zaman periyodu içerisinde ön plana çıkması olasıdır. Bu zaman aralığı, kapsamı, araştırmacının amacı doğrultusunda belirlenebilir. Aktör bazlı bir çalışma yapılacaksa; her bir aktörün veri miktarının birbirine yakın olması, aradaki benzerlikleri ve farklılıkları ortaya çıkarmak için daha sağlıklı bir ortam sağlayacaktır. Bir aktörün veri miktarının (örneğin: tweet sayısı) diğer aktörlerden fazla olması araştırmada yanlı bir sonuç çıkmasına sebebiyet verebilmektedir. Yapılacak araştırmaların amacına göre, bu farklı yaklaşımların göz önünde bulundurulması gerekmektedir.

Dijital çağda, trendler hızla değişmektedir ve halkla ilişkiler uygulayıcılarının yeni bir halkla ilişkiler aracı olarak gördükleri uygulamaların merkezinde sosyal medya bulunmaktadır. Uygulayıcılar; halkla ilişkiler çalışmalarında yenilikler yaratmak için sosyal medyayı nasıl kullanabileceklerini tartışan konferanslar, seminerler, çevrimiçi tartışmalar, yayınlar, kitaplar, web siteleri ve bloglar yapmaktadırlar. Grunig, sosyal medyanın tam anlamıyla kullanılması halinde halkla ilişkilerin küresel, stratejik, iki yönlü ve etkileşimli, simetrik ya da diyalojik ve sosyal olarak sorumlu hale gelebileceğini belirtmiştir.319

Bu çalışma, diyalojik iletişim ilkelerini320 dijital medya bağlamına uyarlayıp geliştirerek alana katkı sağlamaktadır. Çalışmada geliştirilen araştırma yaklaşımı, diğer organizasyon türlerine (örneğin: şirketler, diğer kamu kuruluşları, kanaat önderleri) ve sosyal sorumluluk, kriz iletişimi gibi diğer bağlamlara uyarlanabilir. Bu çalışmada da ele alınan yaklaşım Grunig-Hunt’un dört halkla ilişkiler modelinden uyarlanmıştır. Aynı zamanda, çalışma diyalojik iletişim ve sosyal medyada kamunun katılımının incelendiği öncü çalışmalardan bir tanesidir. Bu özelliği ile gelecekteki araştırmalar için bir yön sağlayacağı düşünülmektedir. Aynı zamanda hükümet kanadından bakanlıkların ve sivil toplum kuruluşlarının Twitter kullanımının hedef kitleleriyle ilişkiler kurarken diyalojik iletişim ilkelerini takip etme açısından nasıl farklılaştığını araştıran ilk araştırmalardan bir tanesidir.

Literatürde de değinildiği gibi çevre ve iklim konularını anlatmak ve farkındalık oluşturmak için sosyal bilim araştırmacılarına büyük görevler düşmektedir. Çevre ve iklim değişikliği iletişimi bağlamında, daha etkili iletişim stratejilerinin oluşturulması için iletişim araştırmacılarının daha fazla çalışma yapmaları gerekmektedir. Mesajların kitlesel olarak yayılabildiği sosyal medya platformlarının üzerinden çevre ve iklim değişikliği sorunlarına yönelik olarak ikna etme gücü, algı oluşturma, farkındalık yaratma, tutum ve davranış değiştirme üzerine daha çok araştırma yapılması önerilmektedir. İklim değişikliği hakkında bilgilendirici kitap, kitap bölümleri, bilimsel dergi makaleleri gibi bilimsel araştırmaların dili sade ve anlaşılır olmalıdır; buna çevresel, sosyal, ekonomik ve politik yönlerinin hepsi dahildir. Bu bağlamda bakanlıklar, çevre ve iklim sivil toplum kuruluşları, üniversiteler önemli güvenilir bilgi kaynakları olarak karşımıza çıkmaktadır. Çevre ve iklim değişikliği iletişim bilimcileri, bilim insanları ve kamu arasındaki iletişimi sağlıklı bir şekilde yürütmek için bir köprü oluşturmaktadır. İklim konusu disiplinler ötesi olduğundan sürekli genişleyen bir yapısı bulunmaktadır. Kimyagerler, biyologlar, jeologlar ve mühendislerden antropologlara, sosyologlara, ekonomistlere, avukatlara, siyaset bilimcilere ve iletişim bilimcilerine kadar genişlemektedir.321 Çevre ve iklim biliminin her zamankine göre daha fazla eleştirel bakış açısıyla sosyal analiz ve eylem gerektirdiği vurgulanmaktadır. Bu iletişimcilerin, bilim insanları ve teknik olmayan daha geniş kitleler arasındaki ara konumu büyük önem taşımaktadır (s. 4).322

İklim değişikliği iletişimi; insanlarda iklim kriziyle ilgili farkındalık oluşturmanın, onları eğitmenin, davranışsal olarak onları ikna etmenin yollarını arayan bir alandır. Bu alanın amacı, hem doğal yaşamsal sistemlerin hem de insan topluluklarının iklim değişikliğine uygun şekilde yanıt verme yeteneği olarak tanımlanabilir. Şu an içinde bulunduğumuz iklim krizini yönetmek için halkla ilişkiler uygulayıcıları, kararlı ve istikrarlı bir şekilde uygulanacak uyumlu iletişim planları oluşturmalıdırlar. Bu durum, şirketlerin yaptığı sosyal sorumluluk kampanyalarından, yeşil ekonomi teknolojilerine yatırımlarından; bakanlıkların, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, geleneksel ve dijital medya kanallarının ve STK’ların iklime yönelik gerçekleştirdiği tüm iletişim faaliyetlerine kadar geçerlidir. İklim krizinin çok boyutlu, karmaşık yapısı ve küresel tehdit oluşturması nedeniyle her bir aktöre önemli sorumluluklar düşmektedir.

İklim değişikliğinin nasıl algılandığını, olası çözümlerini, bu probleme yönelik tutum ve davranışları etkileyen sosyal, etik, psikolojik, kurumsal ve kültürel süreçler bulunmaktadır. Sosyal medya, bu süreçlerin oluşması için geniş bir perspektif sunmaktadır. Sosyal medyanın kolay kullanımı; hızlı erişilebilirliği ve ucuz maliyetli olması, hem organizasyonların hem de bireylerin iklim değişikliği iletişimine yönelik faaliyetlerini yaygınlaştırabilmesi için fırsatlar sunmaktadır.

Sosyal bilimlerin bilgisayar bilimiyle entegrasyonu, yeni bir çalışma alanı olan hesaplamalı sosyal bilimin oluşmasını sağlamıştır. Bu çalışmada yeni teknolojiler, iletişim bilimlerinin alt dalı olan halkla ilişkiler alanına uyarlanmıştır. Bu çalışma, iletişim alanına yenilikçi bir yaklaşım getirmektedir.

Sosyal ağlar içindeki hareketlilik, veri akışı, farklı formatta yer alan veri yapıları ve teknolojinin dinamik gelişimi araştırmacıların farklı yaklaşımlar geliştirmelerini mümkün kılmaktadır. Bu çalışmada, büyük miktardaki veri yapıları için etkili bir şekilde analiz yapılarak araştırma sonuçlandırılmıştır. Araştırmada, otomatik içerik analizi yapabilen bir yaklaşım sunulmaktadır. İleride yapılacak çalışmalar içinse web sayfası ve logo paylaşımlarının kontrol edilebilir bir yapıda olduğu bir araştırma geliştirilmesi önerilmektedir.

Çalışma, iletişim alanında yenilikçi bir araştırma yaklaşımı sergilemektedir. Bu kapsamda, Twitter’dan elde edilmiş veriler üzerinde; özellik çıkartım işlemleri gerçekleştirilmiş, diyalojik iletişim için gerekli olan değişken ve gözlemler ortaya çıkartılmıştır. Bu değişken ve gözlemlerin elde edilmesinde REGEX aracılığıyla filtreleme işlemleri gerçekleştirilmiştir. Python & R açık kaynak kodlu yazılımlarla filtreleme işlemleri ve istatiksel testler yapılmıştır. İletişim çalışmaları son zamanlarda büyük verilere dayalı çığır açıcı bulgular ortaya koymaktadır. Örnekler; yalnızca Twitter, Facebook, Youtube, Instagram, TikTok analizleriyle sınırlı değil, arama motorlarını, akıllı telefon kullanımlarını, bilgisayar oyunlarını, NFT gibi dijital uygulamaları da kapsamaktadır.

Stratejik iletişim araştırmaları, yaygın olarak bireyleri etkilemeye çalışmaktadır. Kişiler; tüketim toplumunun üyeleri olarak reklam verilen ürünleri satın alırlar, siyasal iletişim kapsamında kullanılan mesajların sonucunda oy tercihlerini belirlerler. Toplum üyelerinin çevre ve iklim hakkında ne düşündüklerini anlamak ve bu anlayışa dayalı olarak mesajları iletmek önemli olmaya devam edecektir. Ancak iklim değişikliği ikilemini çözebilecek olanlar, tek başına hareket edenler değildirler. Birlikte hareket eden bir sivil toplum kuruluşunda yer alanlar, bu konu üzerine çalışan kurumlarla etkileşim halinde olmalıdır (Hansen ve diğerleri, 2016: 66). Bu noktada, ülkemizde sivil toplum örgütlerine katılımın artması ve teşvik edilmesi, insanların aktif olarak sorunun çözümünde yer alan birer aktör olmaları sağlanmalıdır. Yapılan literatür taraması sonucunda; Türkiye’de iletişim çalışmaları alanında, iklim değişikliği iletişimi üzerine yapılmış herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. İklim değişikliği iletişimi konusu, yurt dışı kaynaklarında (Drake vd., 2016; Evans vd., 2018; Hansen vd., 2016; Leal Filho vd., 2018; Maeseele & Pepermans, 2017; Moernaut vd., 2018; Ward, 2002) [Drake et al.323; evans2018communicating; hansen2020ireland; leal2019overview; maeseele2017ideology; moernaut2018framing; Glenda Crosling and Ian Ward324]birçok çalışmada yer almasına rağmen bu konunun ülkemizde henüz dikkat çekmediği gözlemlenmiştir.

Çevre ve iklim iletişim konuları, başlı başına ayrı birer çalışma alanıdır. Bu araştırmada, iletişimin bu alanları; halkla ilişkiler yaklaşımlarıyla yorumlanmaya çalışılmıştır. Veriden özellik çıkartımı, kural tabanlı filtrelemeler, istatiksel yaklaşımlar kullanılmıştır. Halkla ilişkiler, iklim değişikliği, veri teknolojileri ve istatistiksel yöntemler bir arada kullanılarak disiplinler arası bir tasarım oluşturulmuştur. Araştırmanın hem konu hem de metodolojik olarak alanında öncü bir çalışma olduğu düşünülmektedir. Bu çalışma; bundan sonra yapılacak akademik çalışmalar için hem yeni dijital teknolojilerin halkla ilişkiler çalışmalarına entegrasyonu hem de iklim değişikliği iletişimi konusuna akademik yönelimin sağlanması açısından örnek teşkil etmektedi